|
Sponsor |
|
||||
Cevap: Zaman Yolcusu'nun Günlüğü| The Time Traveler's Diary (TANITIM)
6.Bölüm:Alone in the Dark! (Karanlıkta Yapayalnız) Karanlık seni içine çeken bir hortum gibidir. Bir kere çekim alanına girdin mi çıkmak zordur. İçindeki bütün iyiliği yer bitirir ve seni tamamen siyaha boyar. Bütün beyazlığın gidiverir, içinde kalan son bir damla beyaz seni kurtarmaya yetecektir ama sen artık simsiyah olmuşsundur bile. Karanlık ile kötülük kardeştirler beraber çalışır, beraber ilerler ve düşmanını beraber öldürürler. Paul karanlık ve kötülüğün içine sürüklenmişti. Karanlıkta yapayalnız kalmıştı ışığı göremeyen yapayalnız bir çocuk gibi karanlık ve kötülüğün ortasında sessiz bir yerde. * Paul karşısındaki kişinin bir vampir olduğundan habersiz onunla konuşmuştu. Şimdi ise onun bir vampir olduğunu öğrendi. Bu onu epey bir şaşırmıştı ve biraz da korkutmuştu. Yine de teklifini kabul etmekten başka bir seçeneği yoktu. Gizemli adam ofisten ayrıldıktan sonra Paul karanlıkta tek başına kaldı. Bunu düşünmesi için en iyi zamandı. Gözlerini kapadı ve saçlarını ellerinin arasına alarak sıkmaya başladı. İçindeki kötü olan ses “Richard’ı bulursan her şey değişir, onu bulmalısın Micky’i onlara teslim etmelisin.” Diyor. Diğer iyi olan ses ise “Hayır sakın onlara Micky’i verme, Onu öldürmeyeceklerini nereden biliyorsun, belki de daha beterini yaparlar” diyordu. Paul içindeki sesten birini dinlemek zorundaydı. Ya iyi olanı ya da kötü olanı mutlaka birini seçmeliydi. *** * Dişlerini ayın ışığıyla beraber çıkardı ve Richard’ın ısırdığı yerden kanı temizlemek için dişlerini kızın boğazına götürdü. Birden dişlerini geri çekti ve vazgeçti. Çünkü zehir artık Isabel’i vampire dönüştürmüştü. Zehir bedenini sardığında acıyla haykırdı, ormanda bir yankı oluşturdu. Deborah’ın kollarında ölü bir şekilde yatıyordu. Deborah yapması gerekeni yapmak zorundaydı. Isabel’i yaratıcısına geri götürmek zorundaydı. Richard’ın kanından bir parça içmezse ölecekti kız. Kızı kollarına alarak arabaya geri döndüler. Richard’ı gözleri yaşlı bir şekilde James’i azat edişini izlediler. James arabayla beraber gözden kaybolduktan sonra Deborah kollarındaki kızla beraber Richard’ın önünde dikilmeye başladı. Kollarındaki kızı Richard’a uzatarak geri çekildi ve ormanın derinliklerine karışarak gözden kayboldu. Kızın yüzüne Richard’ın kanlı gözyaşları damlıyordu. Ay ışığını üzerlerinde gezdirince belli belirsiz bir hareket oldu. Richard ısırdığı kolundan akan kanla Isabel’i beslemeye çalışıyordu. Isabel kanla dolu gözlerini açtı yavaşça, karşısında Richard’ı gördüğü için biraz ürkmüştü. Richard’ın kollarından ayrıldı ve ayağa kalkmayı denedi. Yeni doğan çarpık ayaklı bir zürafa gibi düşe kalka bir iki adım ilerledi ve yüz üstü yere kapaklandı. Richard sessiz bir şekilde ortadan kayboldu. Bir yaratıcı yeni bir vampir yaratırsa onu mutlaka tek başına bırakmak zorundaydı. Isabel artık karanlıkta yapayalnızdı. *** James çarşaftaki Richard’ın kanlı gözyaşlarını hatırladı ve çarşafı makineden çıkararak. Üzerindeki kanı yalamaya başladı. Bir filmde gördüğü olayın ne kadar gerçek ne kadar sahte olacağını aklına bile getirmemişti. Yaladıktan sonra çarşafı tekrar makineye attı. Biraz bekledikten sonra güçlendiğini kontrol etmek için dışarı çıktı. Garajda duran arabanın yanına giderek onu kaldırmaya çalıştı. İlk başlarda zorlansa da başarmıştı. Nerdeyse 1 tonluk arabayı kaldırmayı başarmıştı. *** “Richard nerede?” Ashley soruyu cevaplarken biraz tereddüt etti ama cevapladı. “Bilmiyorum, o bir vampir.” “Bruno’nun hareminde olduğunu düşünüyoruz.” “Hayır, oradan çıkalı uzun zaman oldu. Richard bütün vampirler tarafından tanınıyor artık. Bruno’ya karşı gelmesi onu ünlü yaptı bizler için.” “Bruno’da kimin nesi?” “O kraliçenin ilk vampiri. Kraliçenin oğlu da diyebiliriz. Kraliçe onu gerçekten önemsiyor. Herksin ondan korkmasını sağlamak için uzun bir süre uğraştı ama sonunda başardı. Bruno ayrı zamanda bir eşcinseldir. Kraliçe’de bir eşcinseldir. Onu vampir yapması da zaten bu yüzden oldu.” “Bir eşcinsel tarafından yönetilmek zoruna gitmiyor mu?” “Siz insanlar bizi ilkel görüyorsunuz ama sandığınız gibi ilkel değiliz. Dünya gündemini, modayı, sanatı her şeyi takip ediyoruz. Bizler sizin gibi kendi ırkımızda ayrımcılık yapmayız.” “Bir vampiri takdir edeceğim aklıma hiç gelmezdi. Son bir soru sormama daha izin veriyor musun?” “Peki, son soru olsun ama” dedi gülerken. “Günlük nerede? Sende mi?” “Evet, bütün sayfalarıyla beraber” “Son soru olduğunu biliyordum ama sormazsam meraktan çatlarım. Sende ne işi var? “Çaldım.” “O zaman başın büyük belada.” “Hayır, değil.” “Bir soru daha sormayacağım artık, istediğin kişiyi sen benden daha çabuk bulabilirsin Ashley.” “Hayır, sen bir vampir avcısısın Micky. Eğer onu ben arayıp bulursam vampir dünyası bunu konuşur ama sen onu bulursan onun senin için bir av olduğunu kabullenip bu işin üstüne gitmezler. Unutma ki vampir mahkemesi diye bir şey var Mike.” “Gerçekten onu sana bulacağım eğer ki Paul konusunda haklıysan.” “Acele etmelisin Mike. Ondan intikamımı almak için sabırsızlanıyorum.” “Onun sana ne yaptığını sormak istemiyorum. Belki de başka sefere yanıtlarsın” dedi ve gülerek hızlı bir şekilde kayboldu.” *** “Geliyorum, son hazırlıklarımı yapıyorum ” “Sabırsızlıkla bekliyorum” “Az kaldı birazdan koynunda olacağım” 2 sevgili bu ıssız ormana bir macera aramak için gelmişlerdi. 20–21 yaşlarında olan ili geç hafta sonlarını bu ormanda kamp yaparak geçireceklerdi ateşin başındaki çadırın içinde saatlerce sevişerek. Hem romantik hem de korkutucu idi bunu yapmak. Sam ateşi alevlendirdi ve çadırın fermuarını açarak içeriye girdi. İçeri girdikten sonra fermuarı kapatarak kızın yanına uzandı. Kızda çocuğun yanına uzanarak başını çocuğun göğsüne yasladı. Çadırın tepesi şeffaf olduğu için yıldızlar görünüyordu. Beraberce birkaç dakika yıldızları izlediler. Sam bir anda yana dönerek sevgilisi Lucy’e; “Seni çok seviyorum ” “Bende seni seviyorum Sammy, deliler gibi hem de” Sam sevgilisini sanki kaybedecekmiş gibi özlemle bakıyordu. “Sana bir şey olmasına izin vermem Lucy, sen benim her şeyimsin. Sana bir şey olursa yaşayamam.” “Bana bir şey olmayacak ki Sam, yanımda sen varsın çünkü” dedi ve çocuğu dudağının kenarından öptü. Sam doğrularak kızın dudağından öpmeye çalıştı ama kız onu durdurdu. “Daha erken değil mi?” “18 yaşındayız Lucy çok geç bile kaldık.” “Evet, haklısın birkaç dakika daha bekleyecek halim kalmadı zaten.” Dedi ve çocuğun öpmesine izin verdi. Sam kızı hiddetli bir şekilde öpmeye başladı. Kızın üstündeki elbiseleri çıkardı. Kızın üstünden çekilerek kendi elbiselerini de çıkardı ve bir kenara koydu. Şimdi ikisi de çırılçıplaktı. Sam yere uzandı ve kızda onun üstüne çıktı. Dışarıdan çadıra baktığında ateşten dolayı Sam ve Lucy’nin bedenleri görünüyordu. Sam kızı zorlamaya çalışıyordu bu arada kızda bağırıyordu. Bu sesleri duyan Isabel ise ormanın derinliklerinden geldi. Kana susamış bedeni bu çiftin kokularını alıyordu. Çadıra yaklaşırken bastığı dal bir çıtırtıya yol açtı. Çift bu sesi duydular ama önemsiz bir şeydir diye fazla üstünde durmadılar. Isabel çadıra yaklaştığı sırada Sam çadırın dışında birinin dolaştığını fark etti. Ama artık çok geçti çadırı bir anda yırtıp geçen bir şey Lucy kaptığı gibi uzaklara götürdü. Sam korkudan ne yapacağını şaşırdı ve pantolonunu hızlıca giyerek şehre doğru hızla koşmaya başladı. Üstü çıplak bir şekilde şehre girdiğinde bütün gözler ondaydı. Yolda onu fark eden bir adam onu arabasına aldı. Sam’e neler olduğunu sormadan onu hemen bir hastaneye götürdü. Hastane’de ona muayene ederlerken onu hastaneye getiren adam polisi aradı. Polis kısa bir süre sonra geldi ve Sam’i hastaneye getiren adama ayaküstü birkaç soru sordular. “Adınızı alabilir miyim beyefendi?” “Benim adım James Steen.” Bu arada Isabel kızı alarak ormanın derinliklerine gitti. Kız Isabel’in kucağında çığlıklar atıp duruyordu. Isabel onu susturmak için bir ağaca fırlattı. Çarpmanın etkisi ile Lucy oracık da bayıldı. Isabel’in ilk yemeği olacaktı bu, ilk insan kanı içişi onun için sabırsızlanıyordu. Açlığa bürünen gözleri daha da büyüdü ve sivri dişlerini çıkararak kızın boynundan ısırdı. Aç bir köpek gibi ağzı sulana sulana kızın kanını içiyordu. Kızın bütün kanını kuruttu kızda tek bir damla kan kalmayıncaya kadar emdi. Bütün vücudunu saran doygunluk duygusu ile beraber kızın bedenini kazdığı toprağa gömdü. Artık beslenmiş ve güçlenmişti, ne yapacağını bilmiyordu. Ormanın karanlığında yapayalnız kalmıştı ki bir anda yaratıcısı Richard çıkageldi ve kolundan tutarak onu karanlığa doğru sürükledi. James ise bu sırada hastane’de polisin sorduğu cevapları yanıtlıyordu. “Çocuğun nerede buldunuz?” “Yolun ortasında yarı çıplak bir şekilde koşuyordu. Arabama aldım ve buraya getirdim. Bir yerine bir şey olabileceğini düşündüm.” “Şuan muayenede olan şahıs sizin neyiniz oluyor?” “Tanımıyorum. Yolda öylece koşarken buldum.” “Hmm. Koştuğu sırada yüzündeki ifadeyi görebildiniz mi? “Korkmuş gibiydi sanki bir şeyden kaçıyordu.” “Onu arabaya aldıktan sonra neyden kaçtığını veya adını sordunuz mu?” “Hayır, korkmuş olduğunu görünce bir şey sormak istemedim.” “Peki, teşekkürler Mr. Steen.” James ile polis konuşurken Sam muayene’den çıktı ve polis onuda sorguya çekti. Sam polis’e şunları anlattı; “Hafta sonunu sevgilim Lucy ile beraber ormanda kamp yaparak geçirmek istiyorduk. Ateşimizi yaktık çadırımızı kurduk ve içeriye girerek sevişmeye başladık. Bir anda dışardan bir çıtırtı geldi. Önemli bir şey değildir diye dikkate almadık ama sonra bir kişinin çadıra doğru yaklaştığını gördüm. Bir anda hızlı bir şekilde çadırın üstünden geçerek sevgilim Lucy’i aldı ve götürdü ve telaştan ne yapacağımı şaşırdım. Pantolonumu giyip hemen şehre doğru koşmaya başladım. Şehre kadar 150 metre çıplak ayakla koştum. Şehre girerken herkes beni seyrediyordu ama bu beyefendi beni arabasına aldı ve hastaneye getirdi.” “Ebeveynlerin burada değiller mi?” “Hayır, benim annem ben küçükken ölmüş. Babam ise 1 yıl önce trafik kazasında öldü. Bir ağabeyim vardı o da birkaç hafta önce parkta biri tarafından vahşice öldürüldü. Bir vampirin yaptığı söylentileri çıkmıştı hatta.” “Vampirler gerçek değildir evlat” dedi polis yüzünde ufak bir tebessümle. “Biliyorum, ama bugünden sonra onların var olduklarına inanıyorum.” “Yoksa Lucy bir vampirin kaçırdığını mı düşünüyorsun” dedi James arkadan. “Evet, çok hızlıydı. Vampirlerin çok hızlı hareket ettiklerini duymuştum ve bir ölü gibi kokuyordu ve sanırım kızdı.” James onun Isabel olabileceğin düşündü bir an ama bunu aklına bile getirmek istemiyordu. Polis sorgusunu bitirdikten sonra çocuğu rahat bıraktı. Sam ile James hastane’den beraber çıktılar. Hastaneden çıkarken James ile Sam konuşuyordu. “Çok soğukkanlısın evlat.” “Sende benim yaşadıklarımı yaşasaydın sende benim gibi olurdun.” “Benim neler yaşadığımı bilmiyorsun ki.” “Anlatırsan dinlerim benim zamanım var.” “Benimde bir kardeşim vardı. Ağabeyim annem ve babam öldükten sonra ikimiz beraber kaldık ve hayata karşı direndik. Fakat bir kız yüzünden aramız bozuldu. Ayrıca onunla zaten bir daha görüşemezdim o bir vampir olmuştu.” “İnanmıyorum, bir vampir mi? Vampirler gerçekten aramızdalar mı?” “Evet, evlat, hem de yakınımızdalar.” “Ağabeyinin vampir olduğunu ne zaman öğrendin.” “Bugün, Birkaç saat önce sizin kamp yaptığınız ormanda. Sevgilim Isabel’i kaçırdı ve onu da ısırarak bir vampire dönüştürdü. İntikamını ondan böyle almaya çalışıyordu.” “Sana bir şey yapmadı mı?” “Vampirde olsa o hala benim kardeşim evlat.” “Isabel sevgilin yeni vampir oldu dedin. Yoksa Lucy öldüren o mu?” “Bende sana bunu söyleyecektim evlat sanırım o.” “Eğer ona bir şey yaptıysa vampir olduğuna bakmam canına kıyarım.” “Gerçekten cesursun evlat. Seninle konuşmak güzeldi görüşmek üzere” “Görüşmek üzere James.” James arabasına binerken çocuğun gidecek bir yeri olmadığını düşündü. “Gidecek bir yerin yoksa bana gelebilirsin Sam.” “Aslına bakarsan kocaman evde tek başıma kalmak canımı sıkıyor.” “Atla bakalım evlat.” James Sam’e güvendi ve onu evine davet etti. Beklide Sam’de kendini gördü. Karanlıkta yapayalnız kalmış bir James’i. Bu mesaj; Walter Bishop tarafından '03.11.09 - 22:44' tarihinde değiştirildi. |
|
||||
Cevap: Zaman Yolcusu'nun Günlüğü| The Time Traveler's Diary (TANITIM)
Isabel niye yaşadı ya.
James niye yardım buldu. Bu karakterler ölmezse kendini tez zamanda öldün bil chief.. Paul Micky'i niye satıcak yaa... |
|
||||
Cevap: Zaman Yolcusu'nun Günlüğü| The Time Traveler's Diary (TANITIM)
Teşekkür ederim,Güzel gidiyor
Buradaki olayları Supernatural'a benzetiyorum nedense Mesela Micky bir vampir avcısı,Sam ve dean'de doğaüstü şeyleri avlıyorlar, Ashley ise Micky'e yardım ediyor,Supernatural'da ise Ruby onlara yardım ediyor... Kızma ama aklıma bir soru geldi Bu romanı sen yazdığına göre neden isimler ingilizce? Her neyse romanının devamını dilerim |
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Cevap: Zaman Yolcusu'nun Günlüğü| The Time Traveler's Diary (TANITIM)
Başka bir hikaye yazıyorum. Diğer yazdığım daha çok benziyor Supernatural'a Bu benzemiyor fazla
Dizi Senaristleri gibi konuşcam şimdi xD Isabel onun hikayesi daha bitmedi. Dramatik açıda etkileri var. James tek başına götüremeyeceğini anladı. Sam'i dişli bulunca tabi hemen çekti tarafına xD Paul Richard'ı çooook istiyor. Sebebini söyleyemem Bu mesaj; Walter Bishop tarafından '06.11.09 - 22:51' tarihinde değiştirildi. Sebep: Üst üste birden fazla mesaj yazamazsınız. |
|
||||||||||||||||||
Cevap: Zaman Yolcusu'nun Günlüğü| The Time Traveler's Diary (TANITIM)
İnanmıyore. Ama çabuk olsun yaa. Zaten sınavlar falan başladı meraktan ders çalışamaz hale gelmeyeyim sonra |
|
||||
Cevap: Zaman Yolcusu'nun Günlüğü| The Time Traveler's Diary (TANITIM)
The Time Traveler's Diary 7.Bölüm: You Are Not Alone! (Yalnız Değilsin) Günlüğü okumaya başladığında bir tek şey istiyordu. Geçmişini değiştirmek ve bu lanet hayattan kurtulmak; İlk vampir olduğunda daha 23 yaşındaydı. Bundan 1500 yıl önceydi; M.S sonra 6.yüzyılda yaşıyordu Ashley Houston. Satranç’ın icat edildiği yıllara denk geliyordu Ashley’in doğumu. Ashley’in doğumundan 23 yıl sonra. Yaşadığı köyde bir gün bir saldırı oldu. Saldırı sırasında kanları taze olan binlerce genci topladılar. Köyde kalan yaşlılar ise kendilerine bakamayınca bir zaman sonra öldüler. Gençlerin bazıları vahşice derisi yüzülerek, kanları çekildi. Vampirler bu eylemi her senede bir yapıyorlardı. Bir köye baskın düzenliyor ve oradaki insanları vahşice öldürüp kanlarını emiyorlardı. Ashley’e o insanlardan biriydi. Diğerlerinden daha şanslı olan Ashley’i kraliçe vampir yapmak istedi ve onu vampire dönüştürme şerefini Bruno’ya verdi. Bruno o zamanlar yeni vampir olmuştu. Görünümde 30’lu 40’li yaşlarda görünen Bruno vampir olarak 5 sene yaşamıştı. Kraliçe’nin ilk vampiriydi aynı zamanda. Ashley vampir olmak istemese de artık bir vampir olmuştu. İlk başlarda vampir güçlerini fazla kullanamayan Ashley. Bir insan gibi düşünüp bir insan gibi davranıyordu. Ama zamanla içindeki kötülük onu ele geçirdi ve kötü bir vampir yaptı. Yüzyıllarca insanlar, hayvanlar ve birbirinden farklı binlerce yaratık öldürdü. Vahşice kanlarını son damlasına kadar emdi. 500 yıl aradan sonra ilk defa bu olaylara bir son vermek istedi ve Richard’ın günlüğüyle karşılaştı. O günlükte yazanlara göre Richard zamana hükmedebiliyordu. Ashley bir an düşündü ve Richard’ı bulup geçmişini değiştirmesini isteyebilirdi. Onu vampir olmaktan kurtarabilirdi ama bu Ashley’in ölümüne yol açabilirdi. Bunu hiç düşünmeyen Ashley tek bir şey istiyordu, o yaratıkları öldürmemiş olmasını. *** Micky çılgın bir şekilde ara sokaklardan koşarak Paul’un ofisine gidiyordu. Sokağın kenarına park edilmiş arabaların üstünden, sokak kenarlarında duran çöp konteynırlarından ve büyük duvarlardan atlayarak şirketin kapısının önüne geldi. Üstü başı ter içindeydi ve nefes nefeseydi. Şirketten içeri girerek tekrar gücünü kullanarak merdivenlerden hızlı bir şekilde yukarıya tırmandı. Asistan’ın itirazlarına aldırış etmeden ofisten içeri girdi ve Paul’un karşısına dikildi. Paul şaşkın bir ifadeyle gözlerini Micky’e dikerek; “Richard'a gerek kalmadı artık onu aramana gerek yok” dedi Paul. “Sen istiyorsun diye aramıyorum, neler çevirmeye çalıştığını biliyorum Paul.” “Neler çeviriyormuşum?” “Beni yakalamak isteyen insanlarla işbirliği yaptığını biliyorum.” “Onlar işbirliği yapmadım Mike. Şu an sadece bana teklif ettiler ve bende bu tekliflerini düşünüyorum.” “Seni çok iyi tanıyorum Paul. İstediğin bir şey için her şeyi göze alırsın.” “Burada ne işin var Micky, seni tuzağa düşüreceğim aklına hiç gelmedi mi?” “Buradaki işim senin hayatına son vermek olacak Paul.” *** Ofiste bu konuşmalar geçerken Paul’un asistanı olan Gretchen telefon ile biriyle konuşuyordu. “Micky içerde” “Tamam, Gretchen hemen oraya geliyoruz oradan çıkmasına izin verme 5 dakika sonra oradayız.” Gretchen telefon ile konuşmasından sonra ofise Bruno ve yanındaki 2 vampir geldi. Ardından ise Paul’la görüşen gizemli kel adam hızlıca geldi. Hızlıca ofisten içeri girdiler ve 4 vampir Micky’nin etrafını sardılar. 4 vampirin arasında kalan Micky artık hiçbir yere kaçamazdı. Bruno aynı Richard’a yaptığı gibi bacağını Micky’nin edepsiz yerine sürtmeye başladı. Kulağına ise “seni istiyorum” diye fısıldadı ve ardından sesli bir şekilde dişlerini çıkararak Micky’i korkutmaya çalıştı. Micky hiç korkmamıştı, dimdik duruyordu Bruno’nun karşısında. Bruno korkmadığını fark etmeyince yanında sürekli dolaşan iki genç, kaslı ve yakışıklı adama dönerek; “Yakalayın” diye emretti. 2 adam hareketlenerek Micky’i yakalamak istediler ama ona dokunamadılar bile. Vampirlerin bir insana neden dokunamadığı anlayamayan Paul şaşkın şaşkın olanları izliyordu. Bruno sinirlenerek Micky’nin boğazından tutmak istedi ama ona eli varmıyordu. Sanki aralarına bir kalkan girmişti sanki Micky’e dokunamıyordu. Bruno iyice sinirlenmişti ve cebindeki silahı eline alarak Micky’e doğrulttu. Ölmeyeceğin bildiği halde silahın tetiğine bastı ve gümüş kurşun Micky’nin kalbine saplandı. O anda odada olan Paul ağzı açıkta Micky’e olanları izliyordu. Bruno’yu engellemek istiyordu ama korkusundan yerinden bile oynamıyordu. *** James Sam’e güvenerek onu evine davet etti. Arabayla evine doğru ilerlediler ve yolda aralarında birkaç konuşma geçti. “Gerçekten bana güveniyor musun James?” “Sende kendimi gördüm Sam. Saf ve temiz bir çocuksun. Senden zarar gelmez” “Bunu duymaya ne kadar ihtiyacım varmış meğer.” Gülümseyerek. “Korkma Sam artık bundan sonra yanında ben olacağım.” Birkaç dakika sessizlik oldu ve ardından Sam bir şeyler demeye başladı; “İntikam almak istiyorum” “Yalnız değilsin. (You Are Not Alone) “Sevgilimi öldüren kız senin sevgilin ama” “Benim sevgilim o değil evlat. Benim sevgilim vampir olmadan önce öldü. Onun vampir olarak yaşamasını istemiyorum onu öldürerek bu acıdan kurtaracağım. Tabii ki de senin yardımınla evlat.” “Kesinlikle yardım edeceğim.” Dedikleri sırada eve gelmişlerdi. James arabayı park ederken Sam’de onu bekliyordu kapının önünde. Arabayı park ettikten sonra ikisi beraber evden içeri girdi. James Sam’e kalacağı yeri gösterir göstermez, Sam yatağa girdi. James ise vampir kanının verdiği etkiyle uyuyamıyordu. Televizyonda yayınlanan talk showlardan sıkılan James birazcık dışarıda gezinmek için evden dışarı çıktı. Boş sokaklarda boş boş dolaşıyordu ki karşına aniden Isabel çıkıverdi. Isabel’in ağzından tek bir kelime döküldü “AÇIM” ve Isabel bir anda James’in ayaklarına kapaklandı. James ne yapacağını bilmiyordun. Ayaklarının üstünde çaresiz şekilde bir kadın yatıyordu hem de bu kadın yabancı birisi değildi. Sevgilisi Isa bel’di. Daha az önce onu bulduğu yerde öldüreceğini söylüyordu ama şimdi ise ona dokunamıyordu bile. Çaresiz bir şekilde ne yapacağını düşünürken bir polis arabasının sesini duydu. Kızı kucağına alır almaz çalılıkların arasına saklandı. Polis bir şey fark ettiğini sanarak arabasını durdurdu ve etrafı göz ucuyla kontrol etti. Hiçbir şey bulamayınca çekti ve gitti. James çalılıkların içinde oturuyor ve bacaklarının üstünde yatan kızı seyrediyordu. Onu öldürmek istiyor ve içindeki şeytanı serbest bırakmak istiyordu. *** Bu arada Ashley ise Richard’ın kardeşinin evine uğradığını, hatta kardeşinin sevgilisini vampir yaptığını duymuştu bile. Eve gelip James’i ziyaret ederek ona sorular sormak istemişti. Eve gelerek zili çaldı ve birkaç dakika sonra kapıyı Sam açtı. Ashley korkutucu bir sesle; “James Steen’i arıyorum” dedi. “Evde değil, az önce çıkmış olmalı” Ashley çocuğun taze kanının kokusunu almış olacaktı ki gözleri büyüdü ve çocuğun kanını emmek için ona yalan söyledi. “Onun için gelmedim zaten. Beni James senin için özel olarak çağırdı. Kendini yalnız hissettiğin söyledi.” “Bu bir şaka olmalı.” “Lütfen, boşa konuşarak vaktimizi harcamayalım, beni içeri davet etmeyecek misin?” Sam bir anda kızı yatağa atmak isteyerek onu içeri davet etti. “Tabiî ki girebilirsin” Vampirler bir eve sahibi davet etmeden giremezlerdi. Ashley içeri girer girmez bu evde bir şeyler yaşandığı fark etti. Çocuğa dönerek; “Yatak odasının nereden olduğunu söylemeyecek misin?” “Şuradan” Dedikten sonra odadan içeri girdikleri anda Ashley üstündeki bluzu çıkardı. Sam ilk defa bir kadının göğüsleri görüyormuş gibi şaşırdı. Ashley çocuğun gerçekten saf olduğunu anlamıştı. Bu saflık kanının da daha lezzetli olması demekti. Ashley ant içmesine rağmen rahat duramıyor ve Sam’in kanını içmek istiyordu. Çocuğun tişörtünü çıkarak saçlarına yapıştı ve başından tutarak dudaklarına değdirdi. Hafifçe çocuğun dudakların ısırarak isteğini daha da çok artırıyordu. Ashley kıvrak bir şekilde aşağıya eğilerek çocuğun pantolonunu çıkarmasında yardımcı oldu ve sonra filmlerdeki fahişe kadınların yaptığı parmak ısırma hareketiyle çocuğu yatağa itti. Sam tahrik olduğunu çok belli ediyordu, bir an önce Ashley’in derinliklerine inmek istiyordu. Ashley yavaşça yaklaşarak Sam’in kucağına oturdu. Kısa bir kucak dansı yaptıktan sonra Sam’in erkenden boşalmasına sebep oldu. Sam birkaç dakika Ashley’in yanından ayrılmak zorunda kalınca. Ashley etrafı incelemeye başladı. Richard’ın bir parça eşyası etrafta vardır diye hızlıca bütün evi aradı. Bulabildiği tek şey Richard’ın kokusunu taşıyan bir gömlekti. Ondan başka bir şey yoktu. Birkaç saniye sonra ise Sam banyodan çıkarak Ashley’in yanına geldi ve kaldıkları yerden devam ettiler. James ise ne yapacağını bilmiyordu. Oracık da hemen bir karar verdi ve kızı kucaklayarak eve doğru hızlı bir şekilde koştu. Evden içeri girerek kızı yavaşça salondaki koltuğa yatırdı. Sam’in uyuyup uyumadığını kontrol etmek için yatak odasına girdiğinde Sam’in yatağa tecavüz ettiğini gördü. Bu duruma çok şaşıran James Sam’e seslenerek; “Hey, evlat napıyorsun o yaptığın bir yastık.” Sam gözlerini açarak yaptığı şeyin bir yastık olduğunu görünce kendini yataktan aşağıya attı. *** Micky’nin kalbine saplanan kurşunun etkisi ile Micky’nin ağzı açılmış ve dudağının kenarından kan geliyordu. Birkaç dakika sonra yere yığıldı Micky. “Tamamdır.” Dedi Bruno ve 2 adam Micky’nin omzundan tutarak onu hızlı bir şekilde arabalarına bindirdiler. Kaçmasın diye arabanın içinde onu bağladılar. Bruno ise yukarda Paul’a teşekkür ederek ofisten dışarı çıktı. Ofisten çıkarken Gretchen’a dönerek; “İyi iş çıkardın Gretchen” dedi ve kulağına yaklaşarak “buradaki işin daha bitmedi” diye fısıldadı ve binadan ayrıldı. Bu mesaj; Walter Bishop tarafından '11.11.09 - 22:16' tarihinde değiştirildi. Sebep: Üst üste birden fazla mesaj yazamazsınız. |
|
||||||||||||||||||
Cevap: Zaman Yolcusu'nun Günlüğü| The Time Traveler's Diary (TANITIM)
İsimler zaten Türkçe olsaydı nasıl olurdu bilmem Sırf meraktan sormuştum zaten ----------------- Micky'e ne olacak çok merak ettim Aklımda da bi kaç soru oluştu Vampirler neden Micky'e dokunamıyordu? Ve Micky'nin kalbine kurşun geldiğinde Micky ölmedi mi? |