Natalie lacivertin dağılarak yerini mavinin uçuk renklerine bırakacağı o saatler, birşey görmüştü. Gördüğü şey onu öfkelendirmesine rağmen, cesareti yoktu Natalie'nin o saatte çıkmaya. Odasına çekildi. Akşam altı civarı Brian salondan sesleniyordu.
Aşağı indi, uykusunu tam alamamıştı. Brian kanepede oturmuş bugün neler yapabiliriz diye düşünüyordu. Sabaha karşı olanları unutmuşa benziyordu. Aslında Natalie kendi gibi onun da deliye döndüğünün, ancak birinin sakin kalıp ortalığı yatıştırması gerektiğinin farkındaydı. O yüzden birşey söylemiyordu iyi kalpli bu gence. Yanına oturdu.
"Bu geceki muhteşem planın nedir?"
"Her gece benden bekleme plan yapmamı. Burada düşünmekten başka yol katedemedim ben..."
Natalie bir kahkaha patlattı. O kadar sevimli görünmüştü ki Brian'a, gözlerini hemen başka bir tarafa odaklamak zorunda kaldı.
"O zaman bu gece de Quench'e gidelim. Davey bize kırılmış olabilir."
"Orası tehlikeli olmaz mı şimdilik Natalie?"
"Hayır, sanmıyorum..."
"Neden inat ediyorsun ki? Of, her neyse, oraya gitmiyoruz bu gece."
"Sen gitmiyorsun o halde, benim için böyle birşey söz konusu değil."
Natalie Brian'a fırsat vermeden evden çıktı. Hızla Quench'in yolunu tuttu. İçerisi geçen geceki gibi değildi. Durgundu, iki üç masada sarhoş müşteriler vardı. Herkes ayrı bir dünyada gibiydi. Natalie Davey'nin yanına koştu. Davey Natalie'sini kucakladı.
"Yavrucum, senin için endişelendim."
"Birşey yok Davey, arkadaşlar arasında ufak bir sürtüşmeydi o kadar."
"Brian'ın nesi vardı? O herif de neyin nesiydi?"
"Aman Davey! Hadi bana bir meyve kokteyli yapsana!"
Davey bu yaramaz kıza asla hayır diyemezdi, kardeşi gibi birşey olmuştu ona artık. Uzun da zaman olmuştu görmeyeli. Kafa sallayarak geçiştirdi ve barın arkasına geçti. Natalie barın en ucunda oturuyordu. Sonra, barın diğer ucunda O'nu gördü. Hiç değişmemişti. Tıpkı onun baktığı gibi Natalie'ye dönmüş, gülümsüyordu. Bir an çekindi, sonra yanına yaklaştı.
"Selam Jason..."
"Natalie... Uzun zaman oldu sanırım?"
"Kesinlikle! Şey, bir ara yalnız kalmayı tercih ettim diyebiliriz."
"Anlıyorum. ertesi sabah seni almaya geldiğimde yoktun... Nasıl anlatsam, biraz tuhaf hissettim."
"Özür dilemeliyim bu konuda. Cidden sana karşı yapılmış birşey değildi."
"Anlıyorum. Sorun değil, sanırım. Bunu telafi etmeliyiz ama... Görüşelim mutlaka."
"Elbette. Ben de çok isterim."
"Güzel o halde, benim şimdi çıkmam gerek, biraz... işlerim var."
"Daha çok erken ama?"
"Gideyim, sonra görüşürüz. Mesela yarın yine aynı saatte burada?"
"Eh, peki madem...Seni gördüğüme sevindim."
"Ben de... Natalie, ben de..."
Jason kaçarcasına gitmişti. Natalie arkasından bakarken ölümlü olduğu son dakikaları onunla geçirdiğini hatırladı. Son dakikalarında insanlığına dair bir şeyler hissetmesine neden olan kişi oydu. Bu bir rastlantı mıydı? Yoksa, Jason zaten onu arıyor muydu? Bunu tahmin etmek öylesine zordu ki...
Natalie, insan olduğu zamanları hatırladı... Galiba yine insanca birşeyler hissediyordu ve donmuş kalbi sanki atıyormuşçasına heyecanlanıyordu...