KeLBaYKuŞ Forum

Geri git   KeLBaYKuŞ Forum > Eğitim > Dersler > Felsefe


Felsefe


Cevapla
 
Seçenekler
  #1 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:23
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 35
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Yeni Hukuk Üzerine-HUKUK NEDİR?

Hukuk, her şeyden önce bir düzen demektir. Fakat hukukun öngördüğü düzen, fiilen gerçekleşen bir düzen değildir. Hukuk, toplum içinde insanların gerçekten nasıl davrandıklarını değil, nasıl davranmaları gerektiğini gösterir. Hukuk, kendisine uyulmak ve uygulanmak için vardır. Adalet değeri dolayısıyla, insanlar arası ilişkileri bir düzene koymak, toplumsal yaşamın gerçekleşmesini sağlamak ister. İnsanlara, “Bana uy; Beni gerçekleştir” buyruğu ile seslenir. Hukuk düzeni, doğduğu andan itibaren bireyin karşısına kabul edilmesi ve uyulması gereken, kesinlikle doğru kurallar olarak çıkar. İnsan, özgür bir varlıktır ve iradesini hukukun buyrukları doğrultusunda kullanabileceği gibi, onlara aykırı bir yönde de kullanabilir. Bu nedenle toplum içinde insanların tutum ve davranışlarının hukuk kurallarına uymaması, her zaman mümkündür.

“İşte hukuk, insan davranışlarını değerlendiren, çıkar çatışmalarına çözüm getiren kurallardan, normlardan meydana gelen bir sistem, bir bütündür.”

İdesi ve ideali adalet olan hukuk, genel olarak şu şekilde tanımlanabilir: "Hukuk, adalete yönelmiş toplumsal bir yaşama düzenidir." Bu tanımdan, hukukun üç ayrı fonksiyonu yerine getirdiğini görmekteyiz. Bu fonksiyonlar düzen, pratik yarar ve adalettir.

HUKUKUN TOPLUMDAKİ FONKSİYONLARI

1. Düzen fonksiyonu

Hukukun bu fonksiyonu ile anlatılmak istenen, hukukun toplumsal yaşamı düzenleyip insanların barış ve güvenlik içinde bir arada yaşamalarını sağlamaktır.

2. Pratik yarar (Sosyal İhtiyaçların Karşılanması) Hukukun pratik amacını, toplumsal gerçeklik belirler. Hukuk bu fonksiyonu ile toplum içinde yaşayan insanların, birbirleri ile kurmak zorunda oldukları ilişkilerini ve biyolojik, psikolojik bir varlık olarak insanın yapısından kaynaklanan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Hukuk bu fonksiyonu ile doğum, evlenme, ölüm vb. önemli biyolojik olayları da çeşitli hükümlerle düzenler. Hiçbir hukuk düzeni yaşamın temel gerçeklerini görmezden gelemez. Hukuk düzeni, insanın doğal yapısına ve bundan ileri gelen ihtiyaçlarına uygun olmak zorundadır. Hukuk önemli ölçüde, ekonomik gerçeklere de bağlıdır; ekonomik ihtiyaçlara uymalı ve onları karşılamalıdır.

3. Adalet Hukuk bu fonksiyonu ile belirli bir düzenleme altına aldığı sosyal ihtiyaçları, özü salt bir eşitlik düşüncesi olan adalet ölçüsüne vurarak gerçek kimliğini kazanır. Hukukun idesi ve ideali adalettir. En kısa tanımıyla adalet, “bir eşitlik düşüncesi”dir.
“Adalet, nesnel (objektif) ve öznel (sübjektif) olmak üzere iki değişik anlamda kullanılır. Adalet aslında ahlâki bir kavramdır; Bu kapsamda, erdem, fazilet anlamında kişisel bir özelliği deyimler.

Kişi her zaman haklı olana yönelir, herkese kendine düşeni vermek yolunda sürekli ve değişmez bir çaba gösterir. İşte bu tutum ve çabayı gösteren adalet, özne (süje) ile ilgili oluşundan ötürü öznel (sübjektif) adalet olarak nitelenir. Bir erdem olan öznel adaletin dışında ve ondan önce nesnel (objektif) bir adalet kavramı vardır. Nesnel adalet, kişinin bir özelliğini değil, kişilerin somut durumlarda gerçekleştireceği ilişki biçiminin bir özelliğini deyimler.

İşte hukuk alanında hukuki değer olarak söz konusu olan adalet de, bu nesnel anlamda adalettir. Çünkü hukuk, insanlar arası ilişkileri biçimlendiren, onlara görünür ve algılanabilir bir düzen veren, bu amaca yönelen normlar bütünüdür.”

Toplum içindeki davranış ve ilişkilerin değerlendirilmelerini içeren kurallar bütünü olarak hukuk, bu değerlendirmelerde adalet ölçüsünü kullandığı ve kullanmak durumunda bulunduğuna göre, adaletin böylece, hukukun da bir değerlendirilme ölçüsü olacağı doğaldır. Hukuk normlarında adalet acaba ne ölçüde yansıtılmıştır ? Mevcut hukuk ne denli adaletlidir ? İşte burada yasa üstü adalet kavramı ortaya çıkmaktadır. Bu, tüm hukuk sistemine ve sistemlerine egemen bulunan, nesnel ve salt bir değer niteliğindeki adalettir. Hukuk bir toplum düzenini içerir. Hukukun varlık nedeni de adalettir; gerek mevcut düzeni korumak, gerekse onu değiştirmeyi meşrulaştırmak için her zaman adalete başvurulur. Nesnel ve yasa üstü adalet hukukta karşımıza kurulu hukuk düzenlerinin asli örneği, olması gereken hukuk anlamında hukuk idesi olarak çıkar. Bu niteliği ile adalet, mevcut hukuk düzenlerinin kendisine uygun olup olmadığı açısından bir değer ve değerlendirme ölçüsü olur. Yine bu özelliği ile adalet, aynı zamanda hukukun idealidir. Hukukun gerçekleştirmek amacını güttüğü şey adalettir.

Birbirleri ile olumlu ve olumsuz karşılıklı ilişkilerde bulunan bu üç fonksiyon denge içinde olduklarında, adil bir hukuk düzeninin gerçekleşmesi sağlanır. Normal olarak tüm hukuk normları bu üç fonksiyonu da kapsar.

Sonuç olarak hukuk, hem adaleti gerçekleştirecek, hem toplumsal yaşama uyacak, hem de bu toplumsal yaşamın barış içinde sürebilmesi için bir düzen görünümünü sağlamaya çalışacaktır.

HAK VE YASA

Hak : Yasalarla koruma altına alınniış menfaatler. Hak için kabul edilmiş sınır, klasik ifadesiyle " yasalarla çizilmiş, başkalarının hak sınırı " dır. Şu halde hak kavramı ile çoğu kez fertlerin kişisel haklılık yorumları uymayacaktır. "Bu büyük bir haksızlıktır, bu nasıl hak? " şeklindeki ifadelere sıkça rastlamaktayız. Bu ifadeler ferdi değerlendirmeler olup çoğu kez hukuken desteklenmemektedir. Halbuki bizim açıklamaya çalıştığımız hak kavramı ferdi olmayıp toplumsaldır. Bu nedenle sübjektif değil, objektiftir. Yasa : Toplum hayatını düzenleyen, önceden belirlenmiş makam (Yasama organı) tarafından, önceden belirlenmiş usul ve esaslara uyularak yapılıp toplumun tüm fertleri (belirli istisnalar hariç) için geçerli ve bağlayıcı olan, zorlayıcı unsur (müeyyide) taşıyan yazılı hukuk kuralı. ' Anayasa Madde 75-100 arasındaki hükümler Yasama organını düzenlemiş ve bu organın Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu belirtmiştir. T.B.M.M. nin görev ve yetkilerini düzenleyen 87.nci maddesi ise, bu görev ve yetkilerin (kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, Bakanlar Kurulu ve Bakanları denetlemek, Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek, bütçe ve kesin hesap kanun taşanlarım görüşmek ve kabul etmek ...) olduğu şeklindedir.
Anayasa Madde 88 " Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve Milletvekilleri (belli sayıda olmaları şartı ile) yetkilidir. Kanunların görüşme usul ve esasları iç tüzükle düzenlenir." .

Anayasa Madde 89 "Cumhurbaşkanı, TBMM'ce kabul edilmiş yasaları onbeş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen ya da tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere aynı süre içinde gerekçeli olarak TBMM'ne geri gönderir..." ifadesini taşımaktadır. Yasa dışında birtakım hukuk kuralları da vardır ki; bunların başında tüzük, yönetmelik", nizamname, talimatname, sirkü vb. gelir. Bunlar yasalara oranla daha alt derecede kurallardır. İlgili oldukları yasalara dayanılarak çıkarılırlar ve genellikle o yasanın uygulamasını detaylı olarak gösterirler. Bu alt kurallar, gerek bağlı bulundukları yasayla, gerekse de diğer yasalarla uyumlu olmak zorundadırlar.


HUKUK


Belirli bir toplumda kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen ve devletin yaptırım gücüyle uyulması zorunlu kılınan davranış kurallarının oluşturduğu düzen. Yazılı olsun olmasın, hukuk kurallarını öteki toplumsal kurallardan ayıran en önemli özellik devletin yaptırım gücüyle desteklenmiş olmasıdır. Bununla birlikte iç hukuk düzeninin de uyulması kişilerin isteğine bırakılmış tamamlayıcı hukuk kuralları gibi, uluslar arası ilişkileri düzenleyen kuralları da devletin devletlerin yaptırım gücünden yoksundur. Hukuk, toplumsal ilişkilere bağlı olarak sürekli değişen bir kurumdur. Devletin giderek artan bir biçimde toplumsal yaşama müdahale etmesi ve bunu hukuk kuralları koyarak gerçekleştirmesi, kişilerin hukuka bağımlılığını artırmanın yanı sıra yazılı hukuk kurallarının karmaşıklaşması sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle hukuk ve hukukçuluk aynı zamanda bir uzmanlık alanı ve meslek niteliğini de kazanmıştır. Evrensel nitelikleri nedeniyle uygar toplumların hepsinde geçerli olan ortak hukuk kurallarının dışında her toplumun yaşam biçimi, dünya görüşü, gelenek ve göreneklerine bağlı olarak farklılık gösteren hukuk kuralları da vardır. Hukuk özü bakımından bir üst yapı kurumu olduğundan, toplumların temel ve yapısal özelliklerine göre biçimlenmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda ekonomik yapının, hukuk düzeni üzerindeki etkisi büyük önem taşır. Bu nedenle kar amacına yönelik özel girişimciliğe dayalı kapitalist sistemlerde geçerli hukuk kurallarıyla, ekonomik etkinlikleri büyük ölçüde devletleştirmiş olan kolektivist sistemlerde geçerli hukuk kuralları arasında önemli farklar bulunur. Bununla birlikte bazı kapitalist sistemlerde, devletleştirme ve planlı kalkınma gibi kolektivist ekonomi düzenine özgü öğeler yer alabilir; kolektivist sistemlerde de özel mülkiyet ve rekabet gibi kapitalist ekonomi düzenine özgü öğelere sınırlı olarak yer verilebilir. Devletin toplumsal yaşama müdahalesi bakımından özde büyük farklılıklar taşıyan bu iki sistemdeki özgürlük anlayışına bağlı olarak kişilerin irade serbestliğine ilişkin hukuk kuralları da büyük farklılıklar gösterir. Ayrıca azgelişmiş ülkelerin hukuk düzenleriyle gelişmiş ülkelerin hukuk düzenleri arasında da önemli farklar vardır.

Bir ülkenin hukuk düzeni yasama organınca oluşturulan yazlı hukuk kurallarını, yargı kararlarını ve devletin iradesi dışında oluşan genel hukuk ilkeleriyle örf ve adet kurallarını kapsar. Genel hukuk ilkeleriyle örf ve adet kuralları gibi yazılı olmayan hukuk kurallarının bağlayıcılık niteliği kazanarak hukuk düzeninde geçerli olabilmesi için devletin bu kuralları tanıyarak onları yaptırıma bağlaması zorunludur. Ayrıca hukuk kuralları emredici ve yasaklayıcı nitelikte olabileceği gibi kişilerin iradesini tamamlayıcı ve yorumlayıcı nitelikte de olabilir. Bir ülkede hukuk düzeni bir bütün oluşturmakla birlikte birbirinden farklı bölümleri de vardır. Klasikleşmiş ayrıma göre bunlar kamu hukuku ve özel hukuktur. Kamu hukuku, devletin organlarının oluşumunu, yetki ve görevlerini, kişilerin bu organlar karşısındaki hak ve yükümlülüklerini düzenleyen kurallardan oluşur. Özel hukuk ise kişiler arasındaki hak ve yükümlülük ilişkilerini düzenleyen kurallardan oluşur. Öğretide kamu hukuku ile özel hukuku birbirinden ayıran özelliklerin bu hukuk alanlarında egemen olduğu kabul edilmektedir. Kamu hukukunda kamu yararı ile özel kişilerin çıkarlarını, birincisinin üstünlüğüne zarar gelmeksizin uzlaştırmaya çalışır. Özel hukuk ise kişilerin birbiri karşısındaki çıkarlarını eşitlik kuralını zedelemeden uzlaştırmaya çalışır. Bu nedenle kamu hukuku öznelerinin özel hukuk özneleri (gerçek ve özel tüzel kişiler) karşısında üstün yetkilerle donatılmış olmasına karşın, özel hukuk özneleri arasında eşitlik kuralı geçerlidir.

Ayrıca kamu hukuku ve özel hukuk bölümleri çeşitli hukuk dallarını içerir. Başta anayasa hukuku olmak üzere uluslararası kamu hukuku, idare hukuku, ceza hukuku, icra hukuku, iflas hukuku ve kamu hukuku gibi hukuk dalları kamu hukuku bölümünü oluşturur. Buna karşılık medeni hukuk, borçlar hukuku, uluslararası özel hukuk ve ticaret hukuku gibi hukuk dalları da özel hukuk kapsamına girer. Karma nitelikte hukuk dalları arasında fikri hukuk, deniz hukuku, hava hukuku, iş hukuku ve toprak hukuku sayılabilir. Bu hukuk dallarını oluşturan hukuk kuralları bazı yönleriyle kamu hukukunun, bazı yönleriyle de özel hukukun özelliklerini taşırlar. Ayrıca önceleri idare hukuku dalı içerisinde yer alırken, kazandığı önem dolayısıyla giderek bağımsızlaşmaya başlayan maden ve petrol hukuku, ticaret hukukundan kopan bankalar hukuku ve uluslararası hukuktan ayrılarak farklı bir dal oluşturan uzay hukuku gibi yeni hukuk dalları da ortaya çıkmıştır.

HUKUK DEVLETİ

Tüm etkinliklerinde hukukun üstünlüğü ilkesine ve yargı denetimine bağlı kalan devlet. Devletin hukuk ve adalet ilkesine bağlılığı, Platon ve Aristoteles’ten bu yana hukuk felsefesinde önemli bir yer tutmuştur. Bu kavram ortaçağda devlet örgütünün işlemesine ilişkin önlemlerden çok, toplumsal sözleşme ilkesine dayanıyordu. Buna göre hükümdar söz verdiği yükümlülükleri yerine getirmezse, yönetilenlerde ona itaat borcundan kurtulmuş sayılırdı. İngiltere’deki ilk anayasal belge olan Magna Carta’da (1215) yer alan direnme hakkı da kaynağını bu anlayıştan alıyordu. Yeniçağda hukuk devleti kavramı Locke ve Montesquieu’nün ortaya attığı kuvvetler ayrılığı ilkesiyle genişleyerek daha büyük bir önem kazandı. Ayrıca, doğal hukuk yanlılarının ortaya attığı ve daha sonra 1787 ABD Anayasası’na da yansıyan ‘’doğal haklar’’ kuramı ve ‘’insan hakları’’ anlayışı, hukuk devleti düşüncesine yeni boyutlar getirdi. Bu gelişimin yarattığı birikim 19. yüzyıldan başlayarak, özellikle Alman hukuk öğretisinin sağlam temellere dayandırılmasını sağladı. Devletin amacının yurttaşlarının özgürlüğünü, eşitliğini ve hukukun egemenliğini güvence altına almak olduğunu savunan Kantçı devlet felsefesine dayanan Alman öğretisi, ‘’hukuk devleti’’ (Rechtsstaat) deyimini ‘’polis devleti’’ (Polizeistaat) kavramının karşıtı olarak kullandı. Yapıtlarında ‘’hukuk devleti’’ deyimine ilk kez yer veren Rudolf von Mohl, bu deyimden anlaşılması gereken devlet tipini, etkinliklerinin sınırını kişilerin özgürlüğünde gören, yasaların genelliği ilkesine uyan ve kişilerin devlet gücü karşısında korunması için yargı organları kuran devlet olarak tanımladı. Bu hukuk devletini anayasal devletle eş değerde tutan bir görüştü. Hukuk devleti kavramına çeşitli anlamlar veren Stahl ve Bahr gibi Alman hukukçulardan sonra günümüzde geçerli olan hukuk devleti görüşüne en yakın tanımı Rudolf von Gneist ortaya koydu. Buna göre hukuk devletinin güvence altına alınması için anayasada kamu hak ve özgürlüklerinin düzenlenmiş olması yeterli değildir. Bunların uygulamada değer kazanabilmesi için her şeyden önce devletin en etkin organı olan idarenin, özel bir yargı sistemince (idari yargı) sıkı bir biçimde denetlenmesi gerekir. 20 yüzyılda özellikle Avusturyalı hukukçu Hans Kelsen hukuk devletinin maddi hukuk içeriğinden arınmış biçimsel bir kavram olduğunu ileri sürmüş ve bu kavramın en önemli özelliğini devletin bütün işlemlerinin (anayasa, yasa, tüzük, yönetmelik, birel idari kararlar) belli bir hiyerarşi içerisinde bir temel norma dayanmasında bulmuştur. Kelsen’in bu biçimselci görüşü hukuk öğretisinde güçlü eleştirilerle karşılaşmıştır. Günümüzde gelişmiş hukuk sistemlerinde, özellikle kara Avrupa’sı hukukunda ortak bir hukuk kavramı ve kurumu olan hukuk devletinin şu öğelerden oluştuğu kabul edilmektedir. 1) Yasallık ilkesi günümüzde yasaların anayasaya uygunluğunu da kapsar ve idarenin yalnızca yasalara değil, genel hukuk kurallarına da bağlı olmasını ön görür. 2) Kuvvetler ayrılığı ilkesi, klasik öğretinin benimsendiği tam bağımsızlık yerine denetim ve iş birliğini de kapsayan bir denge sistemini içerir. 3) Temel hak ve özgürlüklerin korunması ilkesi hukuk devleti ile demokrasi kavramları arasındaki bağı kuran bir ilkedir. Buna göre kişilerin temel hak ve özgürlükleri, pratikte uygulanabilen ve demokratik rejimin ruhuna uygun olan güvencelere bağlanmalıdır. 4) Hukuk güvenliği ilkesi devlet işlemlerinin önceden öngörülmüş esaslara uygun olarak yapılması, geriye yürüyen hükümler içermemesi ve önceden öngörülmüş esaslara uygun olarak yapılması, geriye yürüyen hükümler içermemesi ve önceden uygun bir biçimde duyurulması gibi ilkeleri içerir. 5) İdarenin yargısal denetime bağlı olması ilkesi uyarınca idarenin hiçbir işlem ve eyleminin yargı denetimi dışında bırakılmaması gerekir. Bu ilke en iyi biçimde idarenin adli yargıdan bağımsız bir idari yargı sisteminin denetimine bağlı tutulduğu idari rejimde gerçekleştirilir.
Türkiye’de hukuk devleti kavramı ilk kez idari hukuku bilgini Sıddık Sami Onar’ın İdare Hukuku (1938) adlı yapıtında yer aldı. 1961 Anayasası hukuk devleti deyimini devletin nitelikleri arasına sokan ilk Türk anayasası oldu. 1982 Anayasası da 2. maddesinde hukuk devleti deyimine yer verir.

1982 Anayasası hukuk devleti ilkesini kabul etmiş olmakla birlikte, özellikle temel hak ve özgürlüklere aşırı sınırlamalar getirmiştir. Ayrıca idarenin bazı işlemlerini yargı denetimi dışında tuttuğundan çağdaş hukuk devleti anlayışından farklı bir anlayışı yansıtır. Hukuk devleti ve yargı denetimi ilkeleri özellikle olağanüstü hal ve sıkı yönetim rejimleri altında yapılan işlemler için ortadan kalkmaktadır. Bu dönemlerde Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı kanun hükmündeki kararnamelerin anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla dava açılamaz (m.148). Bunun gibi, idari yargılamada yürütmenin durdurulması kararı verilmesi yasayla sınırlanabilir (m.125). Ayrıca Sıkıyönetim Kanunu’nda yer alan ve anayasaya aykırılığı öne sürülemeyen bir (Ek m. 3) uyarınca sıkıyönetimin komutanının idari işlemlerine karşı yasa yollarına baş vurulamaz.

İLERİCİ HAREKETTE HUKUKUN YERİ VE ÜSTÜNLÜĞÜ

‘’Hukuk her zaman ve öncelikle kapitalizmin kendi çıkarları doğrultusunda yarattığı bir hukuk olmakla birlikte bu, onun ilerici karakterini görmezlikten gelmemizi gerektirmez.’’
Pek doğal ki, ‘’çelişik ve bağdaşmaz çıkarları olan sınıflara bölünmüş bir toplumun hukuk sistemi, ister istemez , öncelikle iktidardaki sınıfın ihtiyaçlarına cevap verecektir.’’ Fakat, ‘’hukuk, ikinci derecede olmak üzere, ezilen sınıfın ilişkilerini de düzenler ve bir ölçüde ihtiyaçlarına da cevap verir.’’ Ayrıca, ekonomik ve siyasal alandaki sınıf savaşımı yoğunlaştıkça ve sınıfsal güç dengesi ezilen ve sömürülen sınıflardan yana değiştikçe, egemen sınıf ödün vermek zorunda kalmaktadır. Egemen sınıfça verilen her yeni ödün, ‘’devletin hukuksal kurallarına yansır ve hukuksal alanda yeni bir hak ve özgürlüğün doğmasını sağlar. Bu bakımdan, özellikle gelişmiş batı ülkelerinin burjuva hukukunu, ‘’ödünlerle sulandırılmış baskı hukuku ‘’ olarak tanımlayanlar da vardır. Ezilen ve sömürülen sınıfların, egemen sınıfı ödün vermeye zorlamaları ve bunu sağlamaları, düzenin tüm kurumları açısından sonuçlar doğurur. Egemen sınıfın çıkarları onarılamaz yaralar alır. İşte bu nedendendir ki egemen sınıf, güçler dengesi olarak verir vermez, tanıdığı ödünleri geri almak için faaliyete geçer. Ne var ki, bu mümkün olsa bile artık eski noktaya dönmek olanaksızdır. Yığınlar, o ödünün önemini kavramışlardır ve onu tekrar elde etmek için savaşım vereceklerdir. Böylece egemen sınıftan elde edilen her yeni ödün, toplumun demokratikleştirilmesini sağlar ve ‘’onu, niteliksel değişim’’ anına biraz daha yaklaştırır. Ezilen ve sömürülen sınıfların, egemen sınıfın baskı aracı olan hukuktan yararlanmaları ve demokrasi savaşımında hukuk silahını kullanmaları, tüm bu nedenlerle mantıki ve zorunludur, fırsatçılık değildir. Ayrıca, ‘’hukuk, sadece bireylerin özgürlüklerinin sınırlandırılması değildir. Aynı zamanda, iktidarın da özgürlüklerinin sınırlandırılmasıdır. ‘’ Bu açıdan da ilerici harekette, demokrasi savaşımında hukuk, ezilen ve sömürülen sınıflar bakımından önem taşır. Ancak, iktidarın özgürlüğünün, yani hareket alanının sınırlanmasının biçimsel olduğunu da belirtmek gerekir. Fakat buna rağmen hukukun bu yönünden yararlanmak son derece önemlidir. Çünkü, ‘’ iktidarın elinde kuvvet vardır ‘’ ve ‘’ hukuk bu yönüyle, biçimsel de olsa, yalnızca geciktirici bir işlev de görse, ( iktidarın elindeki bu ) kuvveti de sınırlandırmaktadır.’’ Tüm bu vergiler karşısında, hukuk konusunda ‘’bir ölçüde tarihsel değişim karşısında bulunuyoruz. ‘’; kapitalizm, egemenliğini yitirdiği için hukuku bir araç olarak kullanmayı artık reddetmekte, baskıyı yoğunlaştırmakta, hukuk-dışılığa düşmektedir. Buna karşı işçi sınıfı, deneyimle hukuku kendi yararına kullanmayı öğrenmiş olduğu için ona sarılmakta, sınıf savaşımında ondan yararlanmaktadır diyebilir miyiz? Burjuva hukukunun ilerici niteliğinin gözden kaçırılmaması gereğine ve onu, sınıf savaşımında ile bir demokrasinin kurulması yolunda kullanmanın çok önemli olduğunu ve gözden çıkarılmaması gerektiğini belirtelim.

Ne var ki, ezilen ve sömürülen sınıf olarak işçi sınıfı, hukuk silahı ile ancak belli hedeflere varabilir. Bu hedef, öncelikle burjuva demokrasisi sınırlarının genişletilmesi ve zorlanması olarak saptanabilir. Fakat, en ileri bir burjuva demokrasi bile, ‘’insanlığın ilerledikçe gerileyen bir geçmişidir ve giderek daha açık bir şekilde, toplumun çıkarlarını karşılamak yeteneği olmadığını ortaya koymaktadır.’’ Bu nedenle, işçi sınıfı hareketi ‘’kendisinin burjuva hareketinin genişletilmesi uğruna savaşımla sınırlayamaz. O zaman, işçi sınıfı burjuva demokrasisinin ötesinde bir demokrasiyi, işçi sınıfı ve bağlaşıklarının iktidarındaki ileri bir demokrasiyi kurmayı da hedef olarak seçecektir. İşçi sınıfı, bu hedefe varmada da hukuk silahından yararlanacaktır.

İşçi sınıfı hareketinin, insanın insan tarafından sömürülmeği, ‘’temel amacı, halkın artan maddi ve manevi (kültürel, entelektüel) ihtiyaçlarını mümkün olan en tam biçimde karşılamak’’ olan toplum düzeninin kurulması yolundaki hedefine varmada da, hukukun (üst yapının temel alt yapıyı etkileyebilmesi nedeniyle) belli ölçüde yararı ve yeri olabilir.
İşçi sınıfının, tüm hedeflerine varmada hukuk silahını gereken zaman ve yerde ustalıkla kullanabilmesi için iki sapmadan sakınması gerektiğini de belirtelim. Bunlardan biri sağ sapma denilen burjuva hukukunun önemini abartmak; diğeri ise, sol sapma denilecek olan, hukuku tamamen önemsiz saymaktır. Hukuk, bu iki çizgi arasında ustalıkla kullanıldığında çok önemli ve değerli sonuçlar verebilir.
Alıntı ile Cevapla
Sponsor
  #2 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:25
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 35
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Standart Hukuk Notlari

NİHİLİSTLER: hukuk evrensel olmaz değişkendir.

İDEALİSTLER: Hukuk Tanrı iradesidir.

POZİTİVİSTLER: Somut gerçekleri ele alırlar.tüme varım yöntemini kullanırlar.idealist teorileri, kanıtlanamayan olaylar olarak kabul ederler.hukukta da somut görüşleri ele alırlar.sadece gözlenebilir olayları kabul ederler.

İRADECİLİK:hükümdarın iradesidir.hükümdar yasa koyar.hukukla yasayı özleştirdiğinden eleştirilir. Hukuk bir bilim değil, tekniktir (nihilistler gibi).sistemleştirilemez.olan ve olması gereken hukuk ayrımını yapma mevcut hukuka göre davranma eğilimini tehlikeye sokar.

FAYDACILAR (pragmatizm): iradeciliği yumuşatarak kabul eder.yasalara harfiyen uymalıyız ancak onu eleştirebilmeliyiz. Olan ve olması gereken hukuk ayrımı vardır.

SOSYALİZM: hukuku sosyoloji metotlarıyla saptar ve inceler. Hukuk sosyal bir olaydır., toplumda kendiliğinden oluşur ve gözlemlenebilir.araştırma, anket, gözlem hukukçuya veri sağlar.tüme varım kullanılır.

Sosyal Olayın Özellikleri:

1-) toplumda kendiliğinden oluşur.toplum içinde kimi bireysel olsa da yapılaştırılabilir.(foklor, din)
2-)toplumda baskı yaratarak kendini kabul ettirir.aykırı davranışlar tepki çeker.
3-)yaygındır.tekrar ve taklidin etkisiyle bir davranış kabuk görür.

NORMATİZM (saf hukuk): hukukun kaynağını amaçlarını araştırmak spekülatiftir.hukukçu hukuk kuralını incelemelidir.pratik ve akla uygun olmalıdır.

GÜÇ TEORİLERİ

a) FAŞİZM: devlet kutsal bir varlıktır.toplumdaki bireylerin amacı devleti korumak ve yüceltmektir.bireylerin bu amaçlar dışındaki hareketleri kabul edilemez.totaliterdir. özel mülkiyet yoktur.

b) NASYOLNEL SOSYALİZM: germen ırkının kendi hukukunu dünyaya yayma emelidir.devlet kutsaldır faşisttir.ikisinde de hukuk ve devlet toplumun ihtiyaçlarını gerçekleştiren bir araç değil bir amaçtır.

c) MARKSİZM: hukuk ve devlet araçtır.iki temel ilkeye dayanır.

1-) Tarihi Maddecilik: toplumsal olayların temelinde ekonomi yatar.alt yapıdakiler ekonomik ilişkilerin devamı için vardır.
2-)Diyalektik: tez, antitez ve sentez üçlemini oluşturur.Marx’a göre; doğal yaşamlar içinde ürünlerden faydalanılır.toplumda müşterek kullanılan yerler özel mülkiyete geçince sürtüşme oluşur. Böylece üretim aletleri elinde olan örgütlenir devleti ve hukuku oluşturur.sınıf farklılıklarıyla çatışma doğar.

HUKUK GRUPLARI (AİLELERİ)

1-) ANGLO-SAKSON HUKUKU:

Kaynağı Britanya’dır.Roma’nın egemenliğinde uzunca kalmasına karşın Roma hukukundan etkilenmemiştir..ülke örf ve adetlere dayanana bir hukuk uyguluyordu ve bu yerden yere değişiyordu.

a) Common Law: Normanların fethiyle ülkenin değişik yerlerine geçici yargıçlar gönderildi.yargıçların eski örf ve adetlere göre uyguladıkları bu hukuka ortak hukuk denir.katı ve muhafazakardır.

b) Equity Law: saksonların fethiyle mahalli mah.lerde karala bağlandı.kraliyet mah.lerinde bir yargıç önüne gelen ihtilafa çözüm bulmak için önceden verilmiş kararlara bakar ve aynısının uygulardı.önce verilmiş bir karar yoksa sorun çözülemiyordu.şansöliye mah.leri bu durumda ortaya çıktı.yargıç yasada bir hüküm olmadığından hakçalığa göre çözüyordu.bu yüzden bu mah.ye hakkaniyet mah. de denir.

c) Statute Law: daha sonra sosyal ve ekonomik sorunlar orataya çıktı.ekiti mah.leri kuruldu.burada parlamentonun koyduğu kurallar uygulandı. * şansöl,iye ve ekiti mah.leri sonradan birleştirildi ve common law oluşturuldu. özellikleri :

*hukuk olaylara dayalıdır.yargıç yasayı yorumlayamaz.çözümlemede ayırma metodu kullanılır.
*usul hukuku kuralları önemlidir
*kamu ve özel hukuk ayrımı yoktur.
Dünyanın birçok yerine ulaştığından ülkeler arası farklılık olabilir.

2-)ROMA-GERMEN HUKUKU (KITA AVRUPASI HUKUKU):

Roma imp. Sınırları içinde uygulandı. Doğu Roma imp. yazıya dökmüştü. Yıkılınca Roma ortadan kalkmıştı. Rönesansla beraber üniversitelerde Roma hukuku incelendi. Gözlemleyip üstüne notlar yazan bu gruba glosatör denir.daha sonra glasatörlerin araştırmalarını post-glasatörler inceleyip yorumlayarak yeni bir hukuk oluşturdu.medeni hukukun çözümlemeleriyle modern hukuk geliştirildi.sömürgecilikle bir çok yere ulaştı ve bize geldi. Özellikleri:

1-) yasalara dayanır.
2-) yazılıdır.
3-) özel ve kamu hukuk ayrımı vardır.
4-) yorum kuralları farklıdır.**sosyalist hukuk; marksist yaklaşım temel alır, amacı toplumu kominist aşamaya hazırlamaktır

3-) DİNİ HUKUK:

hukuku Tanrı iradesi olarak algılar.idealist yaklaşımı ele alır
a) Hristiyan ve Musevi hukuku.
b) İslam hukuku: kuranın hukukla ilgili bölümüne fıkıh (şeriat) denir.fıkıh bazen zorunlu bazen tavsiye edicidir. Reforme edilebilir.boşluk olan yerlerde sünnet ve hadis kullanılır.özellikleri:

Görgü kuralları;hukukça dayanağı yoktur.

Ahlak kuralları,kişinin vicdanına bağlıdır. Uyulmadığı taktirde dışsal baskı vardır.
Olan hukuk: ülkede mevcut hukuk yok.

Olması gereken hukuk: mevcut hukukkun aksayan yönlerini olması gereken şekilde
tamamlar.

Roma-germen hukuk: özel ve kamu hukuk ayrımı vardır.hem öğretisel hem
pratikseldir.roma hukuku özel hukuk yönüyle gelişmiştir.aydınlanma çağındaki monarşilere karşı devler ertki yumuşatılmaya başlandı.hükümdar iradesinin kısıtlanması ilk kez fr. İh. Görüldü.böylece devler erki başıboş bir erk değil belli sınırlar içinde bir güç olarak algılanmaya başlandı.
Alıntı ile Cevapla
  #3 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:26
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 35
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Standart Turİzm Hukuku

Bir hizmet endüstrisi olan turizm olayını düzenleyen turizm kurallarının toplamından ibaret bir hukuk dalıdır.
Bir başka tanımda ise Turizm Hukuku; turisti ve turizm endüstrisi kuruluşlarını etkileyen kurallar topluluğudur.

TURİZM HUKUKU’ NUN NİTELİKLERİ

A) Turizm Hukuku uluslararası nitelikli bir hukuk dalıdır. Bu hukuk dalı ülkeye gelen yabancılar ile ülke dışına giden yabancıların tümüne uygulanan kurallar olduğu için evrensel nitelikli kurallar topluluğudur. Örneğin; birçok ülkenin turizme ilişkin tanımları, uluslararası turizm örgütleri ile yapılan çalışmalar esas alınarak düzenlenmiştir.

B) Turizm hukuku; kamu ve özel hukuk kurallarının içiçe uygulandığı bir hukuk dalıdır. Borçlar Hukuku’ nun temel ilkesi olan sözleşme serbestisi Turizm Hukuku’ nda da geçerlidir. Ancak; özellikle sözleşmenin ekonomik yönden zayıf tarafı olan turistin korunması amacıyla emredici nitelikte kurallar konularak sözleşme serbestisi kısıtlanabilir. Örneğin; seyahat acentalarının kuruluş aşamasında Turizm Bakanlığı’ na yatırdıkları kuruluş teminatı, zarar gören turistin başvurusu halinde acentanında görüşü alınarak turistin zararının ödenmesi için kullanılmaktadır.

C) Turizm Hukuku; turizm sektöründeki gelişmelere paralel olarak piyasa ekonomisi kuralları içinde yönlenen bir hukuk dalıdır.

TURİZM HUKUKU’ NUN KAYNAKLARI

1) TURİZM HUKUKU’ NUN ULUSAL KAYNAKLARI

A) YAZILI KAYNAKLAR: Anayasa
Yasalar (1618 sayılı Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları
Birliği Kanunu), (2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu)
Yasa hükmünde kararnameler (Turizm Bakanlığı’ nın teşkilat ve
görevleri hakkında kanun hükmünde kararname)
Tüzükler (Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğü)
Yönetmelikler (Profesyonel Turist Rehberliği yönetmeliği, Av
Turizmi Yönetmeliği, Yat Turizmi Yönetmeliği)

B) YAZISIZ KAYNAKLAR: Örf, adet ve gelenek hukuk kuralları

2) TURİZM HUKUKU’ NUN ULUSLARARASI KAYNAKLARI

A) İKİ TARAFLI ANLAŞMA: Bunlar turizm ilişkileri ile ilgili konuları çözmek için iki ülkenin aralarında yaptığı anlaşmalarıdır. Ülkemizin dış politikası gereği 43 ülke ile ikili turizm işbirliği anlaşması bulunmaktadır.

B) ÇOK TARAFLI ANLAŞMALAR: İkiden fazla devletin imza koymasıyla yapılan anlaşmalardır.


ULUSAL TURİZM ÖRGÜTLERİ

TURİZM BAKANLIĞI: Ülkemizde turizme yönelik ilk kural koyma çalışmaları 1890 yılında başlamıştır. 1923 yılında kurulan Seyyahin Cemiyeti öncü sayılacak bir kuruluştur. Kuruluş aynı zamanda Turing Kulübü adını almış günümüzde de Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu olarak faaliyetlerini göstermektedir. 1963 yılında turizm konusunda özgür politikalar oluşturmak ve uygulanmak üzere Turizm ve Tanıtma Bakanlığı kurulmuştur. 1982 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı adını almış; 1989 yılında Turizm Bakanlığı adıyla çalışmalarına devam etmiştir.

Turizm Bakanlığı’ nın ana hizmet birimi beş bölümden oluşmaktadır:

1) Yatırımlar Genel Müdürlüğü
2) İşletmeler Genel Müdürlüğü
3) Tanıtmalar Genel Müdürlüğü
4) Turizm Eğitim Genel Müdürlüğü
5) Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı

TÜRKİYE KALKINMA BANKASI

Özellikle yatırımların finansmanında DDT’ nin teşvik primlerinin uygulayıcısı durumundadır.

BANKANIN FİNANSMAN FAALİYETLERİ

Kredi tahsis edecek kuruluşlarda aranan koşullar: Bankaca herhangi bir yatırım projesine ilişkin kredi talebinin incelenebilmesi için öncelikle: Yatırımcının a.ş. olması Yatırımını teşvik mevzuatı çerçevesinde kredilendirilebilir olması Firma hakkında yapılacak istihbarat sonuçları ve proje ile ilgili ekonomik, mali ve teknik değerlendirme sonuçlarının olumlu olması gerekir.

BANKANIN SAĞLADIĞI KREDİ TÜRLERİ

1) KUR GARANTİSİZ DÖVİZ KREDİLERİ: Sözleşme tarihleri itibariyle ilgili ülkelerde geçerli olan faiz oranlarına tabii olup kaynak faizine banka komisyonu eklenmek suretiyle uygulanır. Kaynağına göre kur garantisiz döviz kredileri çeşitlere ayrılır:

A) KFV KAYNAKLI KREDİ: Türk yatırımcılarının Almanya’ daki bir ihracatçıdan yapacakları Alman orjinli makine, teçhizat ve montaj hizmetlerinin tamamında kullanılır.

B) SWİSS BANK CORPARATİON KAYNAKLI KREDİ: Yukarıdaki işlemin İsviçre’ de gerçekleşmiş halidir.

C) İSLAM KALKINMA BANKASINDAN KİRALAMA VE TAKSİTLİ SATIŞ KREDİSİ

2) İÇ KREDİLER:

A) ORTA VADELİ YATIRIM VE İŞLETME KREDİLERİ: Yatırımların finansmanında işletme sermayesinin ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılır.

B) KREDİ ÖZEL FONU II. : Türk işçi şirketlerinin yapacakları yatırımlarda kullandırılır.

C) KAMU ORTAKLIĞI FONU KAYNAKLI KREDİLER: Sadece a.ş. statüsündeki şirketlere kullandırılır.

D) TEŞVİK FONU KAYNAKLI KREDİ

3) FİNANSAL KİRALAMA (LEASİNG): Yatırımcının ihtiyaç duyduğu yatırım malının bir finansal kiralama kuruluşu tarafından satın alınarak yatırımcıya belli bir süre ve ücretle kiralanmasıdır.

4) TİCARİ KREDİLER: Kısa vadeli finansman gereksinmelerinin karşılanması için kullanılır. İki çeşittir: nakit krediler, gayri nakit krediler.

ULUSLARARASI TURİZM ÖRGÜTLERİ

1) WTO (DÜNYA TURİZM ÖRGÜTÜ): 1970’ de Madrid’ te kurulmuştur. Ülkemiz 1973
yılında katılmıştır.
Örgütün faaliyetleri: a) Kalkınma için işbirliği
b) Eğitim ve öğretim
c) Çevre ve planlama
d) Turizm hizmetlerinin kalitesi
e) İstatistikler ve pazar araştırması

2) IATA (ULUSLARARASI HAVA ULAŞIM BİRLİĞİ): 1945’ de Küba’ da kurulmuştur.

3) AH&MA (AMERİKAN HOTEL VE MOTEL BİRLİĞİ)

4) WATA (DÜNYA SEYAHAT ACENTALARI DERNEĞİ)

ULUSAL TURİZM ÖRGÜTLERİ

1) TURSAB
2) PROFOSYONEL TURİZM REHBERLERİ ODA VE DERNEKLERİ
3) TURİSTİK OTELCİLER VE TURİZM İŞLETMECİLERİ BİRLİĞİ (TURTOB)

YAT TURİZMİ

Yat turizmi ile ilgili kurulan hukuki model konuyu 3 bölümde düzenlemiştir:

1) Yat limanları ve çekek yerleri yatırım ve işletmeciliği
2) Yerli ve yabancı yat işletmeciliği (yacht chartering) yatırım ve işletmeciliği
3) Yerli ve yabancı bayraklı özel yatların giriş çıkış, seyir koşulları ve işlemleri

Daha önce kamu kuruluşlarının tekelinde bulunan liman yatırım ve işletmeciliği yeni yeni yasal düzenleme ile özel girişimcilere de açılmıştır. Yerli girişimciler ile yerli yabancı sermaye ortaklıkları imar planları kararları ile liman yeri olarak belirlenen konumlarda yat limanı yatırım ve işletmeciliği yapılabilir. Görüldüğü gibi yabancı kuruluşların yalnızca yerli ortaklıklarla birlikte yat limanı yatırım ve işletmeciliğine olanak sağlamıştır.
Yat turizminin geliştirilmesi hakkında yönetmelik yat limanlarını büyüklükleri ve verdikleri hizmetin kapsamına göre 4 kategoriye ayrılmıştır:

1) Ana Yat Limanı: En geniş bağlama kapasitesinin yanı sıra yatlara en kapsamlı hizmet verecek şekilde yapılır ve işletilir.
2) Tabi Yat Limanı
3) Yat Danışma Yeri
4) Yat Çekek Yeri: Yatların kışlama olanaklarının en kısa zamanda ve en pratik şekilde sağlayan tesislerdir.

Yat limanı yatırımı için kuruluş yerinin imar planında yat limanı olarak belirlenmesi projenin yönetmelikte öngörülen fiziksel nitelikleri gerçekleştirmiş olması, yatırım belgesi alması ve kıyı şeridinin proje için yatırımcıya tahsisi gerekir. Yat limanı işletmeciliği yalnızca bakanlıkça verilen turizm işletme belgesiyle yapılabilir.

YAT İŞLETMECİLİĞİNİN KOŞULLARI

A) Konuyla ilgili teşvik olanaklarından yararlanmanın ve işletmecilik faaliyetlerinin ön koşulu bakanlığın yatırım ve işletme belgesidir.

B) İşletmenin amacı yalnızca tatil, eğlence, gezi, spor ve turizm faaliyetleridir.

C) Yat işletmeleri filolarına dahil yatların tümünün mülkiyetine sahip olmak zorunda değildir. Başkalarına ait yatları da yılda en az 4 ay süreyle işletmelerine dahil edebilirler.

D) Yat işletmeleri filolarına ait yat sayısı ile bağlantılı olarak bakanlığa teminat verirler. (depozito)

AV TURİZMİ İLE İLGİLİ MEVZUAT

Av turizmi ile ilgili olarak iki yasa bulunmaktadır.

1) 3167 sayılı Kara Avcılığı Kanunu
2) 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu

Bu kanunlardan yola çıkarak iki yönetmelik düzenlenmiştir. Biri Av Turizmi Yönetmeliği diğeri ise Su Ürünleri Yönetmeliği’ dir.

ÜLKEMİZDEKİ AV ALANLARI

• Antalya Düzlerçamı alageyik yedek alanı (alageyik, yaban keçisi, ayı, geyik)
• Konya Bozbağ (yaban koyunu)
• Muğla, Marmaris (yaban keçisi)
• Tunceli Munzur Vadisi (çengel boynuzlu dağ keçisi, yaban keçisi, ayı, kurt, alabalık, su samuru)
• Kırklareli (geyik, karaca, yabandomuzu, kurt, çakal)
• Isparta (alageyik, yaban keçisi)
• Bursa Karacabey (sülün, alabalık)
• Adana, Mersin (vaşak, su samuru, alabalık)
• Samsun sülün koruma alanı

KARA AVCILIĞI KANUNU

Avcılık yapabilmenin avcılık izni alınmasına bağlı olduğunu, bunun da av tezkeresi ile olduğunu, tezkereyi yörenin en büyük mülki amirinin düzenleyeceğini, tezkerenin Türkiye’ nin her yerinde kullanabileceğini, yabancı avcıların ise bu tezkereyi karşılıklılık ilkesi çerçevesinde alabilecekleri yolunda hükümler içermektedir.


TERMAL TURİZM

Türkiye’ de termal turizmine yönelik mevzuatın Turizm, Sağlık, Bayındırlık, Çalışma, Enerji Bakanlığı’ nın işbirliği halinde çalışmasıyla mümkündür.
Turizm Bakanlığı 1. derecede önemli içme, kaplıca ve kür merkezlerinin imar planlarının hazırlanması ve ilgili bölgede tesislerin gerçekleştirilmesi için belge, yardım, kredi verilmesi, teşvikte bulunması ve kür birimlerinin gerçekleştirilmesi için yardım, kredi ve teşvikte bulunulması ile ilgili işletmelerin denetiminin etkin kılınması, bu konularda ülke içi ve dışı tanıtma faaliyetlerinde bulunması faaliyetlerini yönetmektedir.

TERMAL TURİZM (TERMALİZM): Mineralize termal sular ile çamurların kaynağın yöresindeki çevre ve iklim faktörleri bileşiminde insan sağlığına olumlu katkı sağlamak üzere doktor denetimi ve programında fizik, tedavi, rehabilitasyon, egzersiz, psikoterapi, diyet gibi destekleri eşgüdümlü kür uygulamaları için yapılan turizm hareketidir.

BALNEOTERAPİ: Termal sularla yapılan tedavidir.

TALASSOTERAPİ: Deniz suyu ve güneşle yapılan tedavidir.

KUMATERAPİ: Sağlıklı iklim ortamında bulunma suretiyle uygulanan terapi türüdür.

HİDROTERAPİ: Tatlı su ile yapılan kür, uygulanan kür uygulamasıdır.

SPELEOTERAPİ: Mağara ortamında yapılan tedavidir.

HELİOTERAPİ: Güneş tedavisidir.

PELOİDOTERAPİ: Çamur tedavisidir.

TERMAL TURİZME SAĞLANAN TEŞVİKLER

Termal turizmi geliştirmek için sağlanan ayrıcalıklar şunlardır:

1) Uzun süreli kamu arazisi tahsisi
2) Türkiye Kalkınma Bankası Kredileri
3) Turizm alan ve merkezlerinde yer alan tesisler elektrik, gaz ve su ücretlerini en düşük tarifeden öderler.
4) Telekomünikasyon konusunda tahsis önceliği

EV PANSİYONCULUĞU

Ev pansiyonculuğu amacıyla Kalkınma Bankası Kredileri’ nden yararlanabilmenin koşulları:

1) Ev pansiyonları turistik çekim merkezlerine yakın olmalıdır.
2) Binanın elektrik, su ve ulaşım sorunu olmamalıdır.
3) Binanın büyüklüğü ne olursa olsun en fazla 5 oda ve 15 yatağa kredi verebilmektedir. En az 2 yatak kapasiteli olmalıdır.
4) Banka tarafından en az 5 yıl önce kredilendirilmiş bulunan ev pansiyoncularına mefruşatı yenileme amacıyla ikinci kez kredi tahsisi yapılabilir.
5) Pansiyon mahallinde iki ayrı evi olanlar pansiyonun ihtiyaç duyduğu hizmetleri yerine getirebildikleri takdirde diğer evlerinde de ikamet edebilirler.
6) 6 m² ‘den küçük odalarda 1 yatak ve büyüklüğü ne olursa olsun 1 odaya 3’ ten fazla yatak konulamaz.
7) En az 5 yıllık kira sözleşmesi olan ve bu sözleşmeyi tapuya tescil ettiren kiracılara da kredi tahsis edilebilmektedir.

TURİZM TEŞVİK KANUNU
(2634 SAYILI YASA)

Kapsam olarak ana ilkeleri ve yasa düzeyinde oluşturulması gereken kuralları düzenleyen kanun, 15 yönetmelik ve bir genelge ile bir bütün oluşturmaktadır. Yasa; turizm hizmeti ile bu hizmetin gereği, turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinin tespiti ve geliştirilmelerine, turizm yatırım ve işletmelerinin teşvik edilmesine, düzenlenmesine ve denetlenmesine ilişkin hükümleri kapsar.

TURİZM TEŞVİK YASASINI GEREKTİREN NEDENLER

1) EŞGÜDÜM EKSİKLİĞİ: Turizm bakanlığını ilgilendiren birçok konu diğer bakanlıkları da ilgilendirebilir.
2) ARAZİ SORUNU: Hangi yerlerin, hangi arazilerin turizme açılma konusu
3) ALT YAPI YETERSİZLİĞİ: Bu kanun aracılığıyla bazı alt yapı ihtiyaçları karşılanmaya çalışılır.
4) BÜROKRATİK ENGELLER: Turizm Bakanlığı diğer bakanlıklarla aralarında çıkan sorunları bu yasaya dayanarak düzeltmeye çalışır.

YASAYLA GETİRİLEN TANIMLAMALAR

TURİZM BÖLGELERİ: Turizm Bakanlığı’ nın önerisi ve Bakanlar Kurulu’ nun kararı ile saptanan, ilan edilen yerlere denir.

TURİZM ALANLARI: Turizm bölgeleri içinde öncelikle geliştirilmesi öngörülen mevki ve sınırları Turizm Bakanlığı’ nın önerisi ve Bakanlar Kurulu’ yla saptanan ve ilan edilen doğal ya da sosyo-kültürel değerlerin yoğunlaştığı alanlar.

TURİZM MERKEZLERİ: Turizm bölgeleri içinde ya da dışında yeri, mevki ve sınırları aynı usullerle belirlenen ve ilan edilen turizm yönünden önemli yer ya da bölümlere denir.

TURİZM YATIRIM BELGESİ: Turizm sektöründe yatırım yapana belirlenen yatırım dönemi için bakanlıkça verilen belge, işletme döneminde yine turizm işletmelerine bakanlıkça verilen belgeye de Turizm İşletme Belgesi denir.

TURİZM TEŞVİK YASASI’ NIN BİZZAT DÜZENLEDİĞİ TEŞVİK VE YARARLANDIRMALAR

1) Personel eğitim ve tesisleri, otel ve okullar
2) Sağlık ve termal turizm tesisleri
3) Golf turizmi tesisleri
4) Kırsal turizm tesisleri (yayla, mağara, nehir kıyıları)
5) Kamp ve karavan tesisleri
6) Havaalanlarında oluşturulacak turizm amaçlı terminal tesisleri
7) Kış sporlarına yönelik tesisler
8) Karadeniz Bölgesi’ ndeki her çeşit turizm konaklama yatırımları
9) Yat limanları
10) Turizm tesislerinin yenileme ve modernizasyon yatırımları
11) Turizm Bakanlığı’ nca belirlenen turizm alan ve merkezlerinde oluşturulacak ve bünyesinde yeme, içme, dinlenme, eğlence, spor olanaklarının tamamını günübirlik olarak sağlayan ve konaklama yapılmayan tesislerdir.


2634 SAYILI YASANIN VERDİĞİ TEŞVİKLER

1) TURİZM KREDİLERİ: Turizm alan ve merkezlerinde yapılacak yatırımlara turizm kredisi verilmesi öngörülmektedir. Kalkınma Bankası’ nca verilecek turizm kredilerinin ilke ve koşulları her yıl belirlenmektedir.
2) ARSA VE TAŞINMAZ MALLAR TAHSİSİ
3) KAMU YATIRIMLARINDA ÖNCELİK: Turizm alan ve merkezlerinin yol, su, kanalizasyon, elektrik ve telekomünikasyon gibi alt yapı ihtiyaçlarının öncelikle tamamlanması zorunluluktur.
4) Elektrik, havagazı ve su ücretlerinin en düşük ücretten ödenmesi
5) İletişim kolaylıkları
6) Yabancı personel çalıştırmada kolaylık, nitelikli yabancı personel ile uluslararası üne sahip üst düzeyde yabancı işletmelerde program yaparak çalışmış sanatçı ve toplulukların bakanlığın uygun görüşü ve İçişleri Bakanlığı’ nın izni ile bir önceki yıl en az 40.000 $ ya da dengi döviz sağlamış belgeli turizm işletmelerinde çalıştırılması öngörülmüştür. Ancak bu tür personel toplam personelin %10’ unu aşamaz. Gerekli hallerde Turizm Bakanlığı uygun görüyorsa bu oran %20’ ye kadar artabilir.
7) Küçüklerin çalıştırılması
8) Alkollü içki satışı
9) KÜÇÜKLERİN GİRMESİ: 18 yaşından küçüklerin bazı yerlere girmesi yasaktır.
10) Resmi tatil ve diğer tatil günlerinde çalışma izni
11) Yat turizm teşvikleri
12) Orman fonuna katkının taksitlendirilmesi

TURİZM YATIRIMLARINDA İZLENECEK YOL

Özellikle dış turizme yönelik bir turizm yatırımı yapmak ve turizm sektörüne sağlanan teşviklerden yararlanmak için yapılacak yatırımın mutlaka Turizm Bakanlığı tarafından belgelendirilmesi gerekir. Bakanlık tarafında Turizm Yatırım ve İşletmeleri Nitelikleri Yönetmeliği koşullarına uymak kaydıyla Turizm Yatırım Belgesi ve Turizm İşletme Belgesi verilebilecek yatırım türleri seçilebilir. Yatırım türü seçildikten sonra yapılacak şey yatırım yerinin doğru seçilmesidir. Bu anlamda 4 seçenek vardır:

1) Yatırım maliki bulunulan arsa üzerinde yapmak
2) Arsa satın almak
3) Turizm alan ve merkezleri içindeki kamu arazilerinin tahsisinden yararlanmak
4) Turizm alan ve merkezleri dışındaki hazine ya da orman arazilerinin tahsisini istemek

Bütün bunlardan sonra yapılacak şey yatırım aşamasında Turizm Yatırım Belgesi’ ni almaktır.

Bu aşamadan sonra mimari uygulama projeleri ve durum planları hazırlanarak duruma göre belediye ya da İl Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’ ne onaylatılmalıdır.

Onaylanan bu projeler diğer bilgi ve belgeler ile birlikte bir dosyada toplanarak Turizm Yatırım Belgesi istemiyle Bakanlık İşletmeler Genel Müdürlüğü’ ne verilmelidir. Tüm bu projeler uygun görülürse Turizm Yatırım Belgesi verilir. Bundan sonra yapılacak işler inşaatın başlaması için ruhsatın alınması, teşvik tedbirlerinden yararlanmak için Hazine Müsteşarlığı’ na başvurarak Teşvik Belgesi almak, Kalkınma Bankası Yatırım Kredileri’ nden yararlanmak için başvuru ve varsa yabancı sermayeyi yatırıma ortak etmektir. İnşaat bitince iskan yönünden fen ve sağlık kurallarınca sakıncalı olmadığını belirtir, belediye ya da İl Bayındırlık Müdürlüğü onaylı belge ile Turizm Bakanlığı’ na başvurarak deneme için işletme izni alınır. Deneme süresi en fazla 6 aydır. Süre sonunda bakanlıkça oluşturulan sınıflandırma kurulunca yapılacak değerlendirme ile otelin ya da işletmenin sınıfı belirlenir ve İşletme Belgesi verilir.
Alıntı ile Cevapla
  #4 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:26
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 35
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Standart EŞİtlİk

Eşitlik ilkesi, 1982 Anayasasının 10’uncu maddesinde şu şekilde ifadesini bulmuştur: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Kanun önünde eşitlik ilkesinin hukuki mahiyeti tartışmalıdır. Bu ilkenin hukuk devleti kavramı içinde mevcut olduğu düşünülebileceği gibi, bir temel hak yada devlet yönetimine egemen bağımsız bir temel ilke olarak ta değerlendirilmesi mümkündür. Eşitlik ilkesinin, bu ilkeden yararlananlar açısından bir temel hak, yani eşit işlem görmeyi yada ayrım gözetilmemesini isteme hakkını doğurduğu kuşkusuzdur. Ancak eşitlik, aynı zamanda, muhatapları yani devlet organları ve idare makamları açısından da anayasal bir buyruk, devlet yönetimine egemen temel bir ilkedir. 1961 Anayasasının eşitlik ilkesine “temel haklar ve ödevler” kısmında (m.12) yer vermiş olmasına karşılık, 1982 Anayasasının bu ilkeyi “genel esaslar” kısmında düzenlemiş olması da, eşitliğin temel bir devlet yönetimi ilkesi olarak düşünülmesi gerektiği görüşüne güç katmaktadır. Eşitlik ilkesinin, devlet organlarına hitap eden bir anayasa olması yönüyle, hem kanunun uygulayıcılarını (idare makamları) hem kanun koyucuyu (yasama organı) muhatap aldığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin, kanun koyucunun takdir yetkisini eşitlik ölçü normu açısından ne ölçüde denetleyebileceği sorununa gelince, burada ilkin 10’uncu maddenin birinci fıkrasında yer alan özgül ayrım yasakları ile genel anlamdaki kanun önünde eşitlik ilkesi arasında ayrım yapılması gerekir. 10’uncu maddede ifade edilen özellikler (dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep) bakımından ayrım yapan bir kanunun Anayasaya aykırı olacağı açıktır. 1982 Anayasası, 1961 Anayasasının aksine, maddede sayılan özgül ayrım yasaklarına “… ve benzeri sebeplerle” kelimelerini eklemek suretiyle, Anayasa Mahkemesinin bu alandaki takdir yetkisini genişletmiştir. Genel anlamda eşitlik ilkesi ise, şekli hukuki eşitlik ve maddi hukuki eşitlik olarak iki anlamda yorumlanabilir. Şekli hukuki eşitlikten kastedilen kanunların genel ve soyut nitelik taşıması, yani kapsadığı herkese eşit olarak uygulanmasıdır. Anayasanın 10’uncu maddesinin, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa “imtiyaz” tanınamayacağı yolundaki ikinci fıkrası da bu anlamda eşitliği hedef görünmektedir. Ancak şüphesiz ki, eşitlik ilkesinin anlamını şekli hukuki eşitlikle sınırlandırmak mümkün değildir. Maddi hukuki eşitlik, şekli eşitliğin ötesinde, aynı durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yararlarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda ve hizmetlerde eşit davranma zorunluluğunu içermektedir. Bu anlamda eşitlik ilkesinin ihlal edilmiş olup olmadığının anlaşılabilmesi için anayasaya uygunluk denetiminde sadece kanunların genel ve soyut nitelik taşyıp taşımadıklarının değil, onların içeriklerinin de araştırılması gerekir.


Öte yandan bir kanunun her zaman herkes için aynı hükümler taşıması mümkün değildir. Kanun yapma hemen daima kişilerin ve durumların bazı özellikler yönünden benzerlikleri veya farklılıklarına dayanan sınıflandırmaları içerir. Şu halde kanunların maddi hukuki eşitlik normu açısından denetlenmelerinde sorun, hangi sınıflandırma veya farklılaştırma türlerini eşitlik ilkesine aykırı düşeceğidir. Anayasa mahkemesine göre kanun önünde eşitlik ilkesi, “herkesin her yönden aynı hükümlere bağlı olması gerektiği anlamına gelmez. Bu ilke ile güdülen amaç, benzer koşullar içinde olan özdeş nitelikte bulunan durumları yasalarca aynı işleme uyruk tutulmasını sağlamaktır.” Aynı yönde başka bir kararda da şöyle denilmiştir. “Anayasada öngörülen eşitlik… herkesin aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması anlamında değildir. Eşitlik her yönüyle aynı hukuki durumda olanlar arasında söz konusudur.” Hukuk felsefesine girmiş bir deyimle “eşitlerin eşitliği” anlamındadır.


Farklı durumda olanlara, yani eşit olmayanlara, farklı kurallar uygulanması, yani “eşit olmayanların eşitliği eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.”


Türk Anayasa Mahkemesi, kanunlardaki sınıflandırmaların eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığını denetlerken, genellikle “haklı neden” kriterine dayanmaktadır. Mesela, kanun önünde eşitlik ilkesi, “tüm yurttaşların mutlaka her yönden, her zaman aynı kurallara bağlı tutulmaları zorunluluğunu içermez. Bir takım yurttaşların başka kurallara bağlı tutulmaları haklı bir nedene dayanmakta ise böyle bir durumda kanun önünde eşitlik ilkesine ters düşüldüğünden söz edilemez.” Aynı yönde başka bir kararda da şöyle denilmiştir. “Anayasanın 10’uncu maddesinde öngörülen eşitlik, mutlak anlamda bir eşitlik olmayıp, ortada haklı nedenlerin bulunması halinde, farklı uygulamalara imkan veren bir ilkedir.”


Anayasa mahkemesine göre kamu yararı ve haklı nedenin, “anlaşılabilir”, “amaçla ilgili”, “makul ve adil” olması gerekir. “Getirilen düzenleme herhangi bir biçimde birbirini zamanlayan, birbirini, doğrulayan ve birbirini güçlendiren bu üç ölçütten birine uymuyorsa eşitlik ilkesine aykırı bir yön vardır denilebilir.”
Anayasa Mahkemesi çeşitli kararlarında, haklı neden kavramını somutlaştırıcı ölçütler olarak, “gereklilik”, “zorunluluk”, “işin özelliklerine ve gereklerine uygunluk”, “dengeli ve makul görülebilecek ölçütler”, “adaletli ve eşit ölçütler” gibi değişik ifadeler de kullanmıştır. Şüphesiz, haklı neden kavramının genel bir tanımını vermek mümkün değildir; kanundaki sınıflandırmanın haklı bir nedene dayanıp dayanmadığı ancak o kanunun somut içeriği göz önüne alınarak belirlenebilir.
Alıntı ile Cevapla
  #5 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:27
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 35
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Standart Hukuk Sistemi

Osmanlılarda örfi ve şeri olmak üzere iki tür hukuk vardı. Örfi hukuk, Türk gelenek ve göreneklerine dayanıyordu. Şeri hukuk yani İslam hukuku ise kaynağını Kur’an hadislerinden alıyordu. Örfi kuralları yazılı hale getiren ilk padişah Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih Sultan Mehmet kendisinden önceki padişahların yaptığı kanunları toplatmış ve bazı ilaveler de yaparak “Fatih Kanunnamesi”ni hazırlatmıştır.

Kanuni Sultan Süleymen de yönetim, askerlik ve toprak düzeni ile ilgili kanunnameler hazırlatmıştır. Bu nedenle kendisine “Kanuni” ünvanı verilmiştir.

Osmanlı Devleti’nde dini ve mezhebi ne olursa olsun herkes kanunlar önünde eşitti. Davalara kadılar bakardı. Kadılar, medrese öğrenimi görmüş güvenilir kişilerdi. Mahkemeye gelen davaları hukuk kurallarına göre inceler ve karar verirlerdi. Yüksek davalara kazaskerler bakardı. Kadılar da yetki bakımından kazaskerlere bağlıydılar. Kadıların verdiği kararlara itiraz olduğunda bu kararı ancak kazaskerler bozabilirdi. Yüksek devlet memurları arasındaki davalara da kazaskerler bakardı. Yabancıların davaları haricindeki davalarında kendi kuralları geçerliydi.

II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde Avrupa hukukuna göre yeni kanunlar yapıldı. Şer’ı, Cemaat, ve konsolosluk mahkemelerinin yanısıra nizamiye mahkemesi kuruldu.
Osmanlılarda XIX. Yüzyılda hukuk eğitimine önem verildi. İlk hukuk fakültesi 1878’de İstanbul’da açıldı.

Ayrıca XIX. Yüzyılda hukuk sisteminde bunlardan başka daha birçok yenilik oldu. Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesiyle herkesin temel hakları güvenceye alındı. Islahat Fermanı’yla da Müslüman olanlarla olmayanlara eşitlik sağlandı. 1876’da ilk Osmanlı anayasasıolan Kanun-ı Esasi’nin kabul edilmesiyle de kişilerin hak ve özgürlükleri yeniden düzenlendi. Ve anayasacılığa geçildi. Böylelikle yasama yetkisi Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan’a, yürütme yetkisi de padişaha ve bakanlar kuruluna verildi.
Alıntı ile Cevapla
  #6 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:27
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 35
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Standart Hammurabi Kanunlari I.Ö. 2500

5. Eger bir yargiç bir davaya bakar ve bir karara varirsa verdigi hükmü yazili olarak takdim eder; daha sonra verdigi kararda bir hata ortaya çikarsa ve bu kendi hatasindan kaynaklanirsa o zaman davada onun tarafindan kararlastirilan para cezasinin on iki katini öder ve halka ilan edilerek yargiçlik makamindan el çektirilir ve bir daha asla yargiçlik icra etmek için oraya oturamaz.

12. Eger tanik bulunamiyorsa yargiç azami sekiz ay olmak üzere bir süre tanir. Sekiz aylik süre içinde tanik ortaya çikmamissa suçludur ve henüz karara baglanmamis davadaki para cezasini üstlenir.

17. Eger bir kisi açik alanda kadin ya da erkek bir kaçak köle bulursa ve onu efendisine getirirse kölenin sahibi ona iki sikel gümüs ödeyecektir.

18. Eger köle efendisinin adini söylemezse onu bulan kisi saraya getirecektir; daha fazla arastirma yapildiktan sonra efendisine geri götürülecektir.

30. Eger bir kabile reisi ya da bir adam evini, bahçesini ya da arazisini terk eder ve ücret karsiligi kiraya verirse ve baska biri onun evinin, bahçesinin ve arazisinin zilyedi olursa ve onlari üç yil süresince kullanirsa onlarin ilk sahibinin geri dönüp evini, bahçesini ve arazisini geri istemesi halinde ona geri verilmez ve onlarin zilyedi olan ve kullanan kisi onlari kullanmaya devam eder.

31. Eger onlari bir yilligina kiralar ve bir yil sonra geri dönerse evi, bahçesi ve arazisi ona geri verilecek ve onlara tekrar sahip olacaktir.

32. Eger bir kabile reisi ya da bir adam savasta ele geçirilir ve bir tüccar onlarin özgürlügünü satin alirsa ve onlari saraya geri getirirse kendi evinde özgürlügünü satin almaya yetecek araçlarinin olmasi halinde kendisinin özgürlügünü satin alir; evinde kendi özgürlügünü satin almaya yetecek hiçbir sey yoksa kendi toplulugunun mabedi tarafindan özgürlügü satin alinir; onun özgürlügünü satin almak için tapinakta bir sey yoksa mahkeme onun özgürlügünü satin alir. Arazisi, bahçesi ve evi özgürlügünü satin almak için verilemez.

35. Her hangi bir kisi kralin kabile reislerine hediye ettigi sigiri ya da koyunu satin alirsa parasini kaybeder.

36. Bir kabile reisinin, bir adamin ya da bir tebaanin kiraladigi arazisi, bahçesi ve evi satilamaz.

37. Her hangi bir kimse bir kabile reisinin, bir adamin ya da bir tebaanin kiradaki arazisini, bahçesini ya da evini satin alirsa onun satis sözlesmesi tableti kirilir (geçersiz ilan edilir) ve parasi yanar. Arazi, bahçe ve ev sahibine geri verilir.

38. Bir mülkün kirasinin ödeyerek baska her türlü yükümlülükten muaf olma hakkina sahip olan bir kabile reisi, adam ya da tebaa tarlasi, evi ve bahçesi üzerindeki bu imtiyazini karisina ya da kizina devredemez; borcuna karsilik veremez.

39. Ancak, satin aldigi bir tarlayi, bahçeyi ya da evi karisina ya da kizina devredebilir, onlarin mülkiyetine katabilir veya borcuna karsilik olarak verebilir.

40. Tarlasini, bahçesini ve evini bir tüccara ya da baska bir kamu görevlisine satabilir, alici ise tarlayi, evi ve bahçeyi yararlanma hakki karsiliginda elinde tutabilir.

42. Eger bir kisi islemek üzere bir tarlayi teslim alir ve o tarladan hiçbir mahsul elde edemezse bu onun tarlada çalismadigini ispatlar ve komsusunun yetistirdigi kadar tahili tarla sahibine teslim etmelidir.

43. Eger tarlayi islemeyip nadasa birakmissa komsularinin ki kadar tahili tarla sahibine verecektir ve nadasa biraktigi tarlayi sabanla sürüp tohum ektikten sonra sahibine iade edecektir.

44. Bir kimse çorak bir araziyi ekilebilir bir hale getirmek için teslim almis; ancak, tembellik yaparak o araziyi ekilebilir bir hale getirmemisse dördüncü yilda araziyi sabanla sürmeli, tirmiklamali ve çift sürmeli ve ondan sonra sahibine geri vermeli ve ayrica on gan (bir arazi ölçüm birimi)’lik bir arazi için on gur (bir ölçü birimi) tahili arazi sahibine vermelidir.

45. Bir kimse tarlasini sabit bir kira karsiligi ziraat için kiraliyor ve kira bedelini de aliyorsa; ancak, havalarin kötü gitmesi nedeniyle ürün yok oluyorsa zarar topragi isleyene aittir.

46. Tarladan sabit bir kira almaz ve ürünün yarisi ya da üçte biri karsiligi kiralarsa tarladan elde edilen mahsul mal sahibi ile araziyi isleyen arasinda orantili olarak taksim edilir.

47. Ilk yil ürün almada basarili olamadigi için baskalarinca islenen bir tarlayi teslim alirsa ilk tarlanin sahibi itiraz edemez, tarla islenir ve anlasmaya göre mahsulü toplanir.

48. bir kimse borçlanmissa ve bir firtina tahillari yere yatirmis ya da hasat basarili olamamissa veya susuzluktan tahillar büyüyememisse o yil alacaklisina tahil vermesi gerekmez; borç tabletini suda yikar ve o yil için hiçbir kira ödemez.

49. Bir kimse bir tüccardan para alir ve tüccara susam ya da misir ekilebilen bir tarlayi verir ve tarlaya susam ya da misir ekilmesini siparis ederse ve yetistirici tarlaya susam ve misir ekerse hasat edilen susamlar tarla sahibine aittir ve tarla sahibi tüccardan aldigi para ve yetistiricinin geçimini saglamak için tüccara misir ile ödemede bulunur.

50. Ekili bir misir ya da susam tarlasi verilirse tarladaki misir ve susamlar tarla sahibine aittir ve kira olarak tüccara para ile ödeme yapar.

51. Ödeme için hiç parasi yoksa o zaman kraliyet tarifesine göre tüccardan aldigina karsilik kira olarak para yerine susam ya da misir ile ideme yapar.

53. Bir kimse su bendini uygun kosullarda tutmaz ve bakimini yapmaz ve bu nedenle bend yikilir ve tarlalar su altinda kalirsa, o zaman baraji yikilan kisi para karsiligi satilir ve elde edilen para harap olmasina yol açtigi misirin karsiligi olarak verilir.

54. Eger bu misirlarin karsiligi olarak yeterli gelmiyorsa mallari da misirlari sular altinda kalan çiftçiler arasinda paylastirilir.

55. Bir kimse misirlarini sulamak için ark açarsa; ancak, dikkatsizligi nedeniyle sular komsusunun tarlasini basarsa o zaman komsusunun misir kaybini öder.

56. Bir kimse suyun önünü açar ve komsusunun arazisinde su taskinina yol açarsa her on gan’lik arazi için on gur misir ödemelidir.

57. Eger bir çoban, arazi sahibinin izni ve koyunlarin sahibinin bilgisi olmaksizin otlamalari için koyunlarin tarlalara girmesine izin verirse, o zaman tarla sahibi mahsulünü hasat eder ve tarla sahibinin izni olmaksizin sürüsünü tarlada otlatan çoban her on gan’lik arazi için 20 gur’luk misiri tarla sahibine öder.

58. Sürü otlamayi biraktiktan ve sehrin kapisinda ortak sürüye katildiktan sonra her hangi bir çoban onlarin tarlaya girmesine müsaade eder ve onlari orada otlatirsa bu çoban otlatmaya müsaade ettigi tarlanin zilyedi olur ve hasatta her on gan’lik arazi için 60 gur misir öder.

59. Bahçe sahibinin izni olmaksizin her hangi bir adam bir agaci kesip bahçeye devirirse yarim mina para öder.

60. Her hangi bir kimse bir tarlayi bahçivana bahçe haline getirmesi için birakirsa ve o da bahçede çalisip dört yil süre ile bahçeye bakarsa besinci yilda bahçivan ile bahçenin sahibi bu bahçeyi ikiye bölerler ve bahçe sahibi kendi payini alir.

61. Bahçivan bahçenin bir kismini hiç kullanilmamis bir vaziyette birakarak tarlayi bahçe haline getirmeyi tamamlamamissa islenmemis kisim onun payi olarak tahsis edilir.

62. Bahçe olarak ona verilen tarlayi ekip biçmiyorsa ve ekilebilir (misir ya da susam) bir arazi ise, komsu tarladaki ürünlere göre, nadasa biraktigi yillar süresince tarladan elde edilecek mahsulü arazi sahibine verir ve tarlayi ekilebilir konuma getirdikten sonra sahibine iade eder.

63. Çorak arazileri ekilebilir hale getirdikten sonra sahibine geri verirse tarla sahibi ona bir yil için on gan basina on gur öder.

64. Her hangi bir kisi bahçesini bir bahçivana islemesi için devrederse bahçivan bahçenin mülkiyetine sahip oluncaya dek bahçe sahibine bahçede üretilen ürünlerin 2/3’ünü verir.

65. Eger bahçivan bahçeyi islemezse ve bahçedeki mahsul perisan olursa, bahçivan komsu bahçelerdeki ürünle orantili olarak ödemede bulunur. (Burada paragrafin ¾’üne karsilik gelen bir kisim kayiptir.

101. Gittigi ülkelerle ticaret anlasmasi yoksa kazandigi bütün parayi tüccara vermek amaciyla simsara birakacaktir.

102. Bir tüccar yatirim için bir miktar parayi simsara emanet ederse ve simsar gittigi yerde bir miktar zarar ederse ana parayi tüccara vermek zorundadir.

103. Seyahatte iken düsmanlar sahip oldugu her seyi ondan alirlarsa simsar Tanri adina yemin eder ve yükümlülükten kurtulur.

104. bir tüccar nakletmesi için simsara misir, yün, yag veya baska bir mal verirse araci aldigi miktari belirten bir makbuzu tüccara vermelidir. Bundan sonra tüccara verdigi para için de ondan bir makbuz alir.

105. Simsar dikkatsiz ise ve tüccara verdigi para için bir makbuz almamissa faturalanmamis parayi kendi parasi olarak sayamaz.

106. Simsar tüccardan parayi teslim alirsa; ancak, tüccarla arasinda bir anlasmazlik varsa (makbuzu reddediyorsa) o zaman tüccar Tanri ve parayi simsara verdigine taniklik eden sahitlerin huzurunda yemin eder ve simsar toplam meblagin üç katini ona öder.

107. Eger tüccar simsari aldatirsa, yani simsar kendisine verilen her seyi geri getirdigi halde, tüccar kendisine geri verilen seylere iliskin makbuzu inkar ediyorsa o zaman simsar tüccari yargiçlar ve Tanri önünde suçlar ve simsarin kendisine verdigi seyleri aldigini hala inkar ederse simsara toplam meblagin alti katini öder.

108. Eger bir meyhaneci (kadin) içilen içkinin bedeli olarak brüt agirligina göre misir kabul etmiyorsa ve para aliyorsa ve içki için aldigi para misirin degerinden daha az ise tutuklanir ve suya atilir.

112. Eger bir kisi seyahate çikar ve baska birisine gümüs, altin, degerli taslar veya baska her hangi bir tasinir mal emanet ederse ve ondan tekrar geri almayi isterse ve emanet edilen kisi bütün mallari belirlenen yere getirmez ve tam aksine onlari kendisi kullanirsa o zaman mallari geri getirmeyen bu kisi mahkum edilir ve kendisine emanet edilen her seyin bes katini öder.

113. Her hangi bir kisinin para veya misir sevkiyati varsa ve onlari sahibinin bilgisi olmaksizin bir tahil ambarindan ya da bir kutudan almissa; bu durumda sahibinin bilgisi olmaksizin tahil ambarindan misiri ya da kutudan parayi alan kisi mahkum edilir ve aldigi misiri geri öder. Ve ödedigi komisyonu kaybeder.

114. Eger para veya misir karsiliginda bir hak talep etmez ve güç kullanarak hakkini almaya kalkisirsa her bir olay için bir mina (yarim kilo)’nin 1/3’ü kadar gümüs verir.

115. Eger bir kisinin digerinden para veya misir alacagi varsa ve onu buna karsilik hapsetmisse ve mahkum hapishanede dogal yollardan ölmüsse, olay kapanir.

117. Eger her hangi bir kisi borcunu ödeyemezse ve para için kendisini, karisini, oglunu ya da kizini satarsa veya zorla çalistirilmalarina izin verirse onlari satin alan adamin ya da mal sahibinin evinde üç yil süresince çalisirlar ve dördüncü yilda özgür birakilirlar.

118. Zorla çalistirilmalari için kadin ya da erkek bir köleyi vermeleri halinde tüccarin bunlari kiraya vermesi ya da para ile satmasi durumunda buna itiraz edilebilir.

119. Eger bir kisi borcunu ödemekte basarisiz olursa ve kendisine bir çocuk doguran kadin hizmetçiyi para karsiligi satarsa tüccarin ona ödedigi para köle sahibine geri verilir ve kadin hizmetçi özgür birakilir.

120. Her hangi bir kisi diger bir kisinin evinde muhafaza için misirlarini depolamissa ve depolanan misirlara her hangi bir zarar gelmisse ya da evin sahibi tahil ambarini açmis ve bir miktar misir almissa veya özellikle misirlarin kendi evinde depolandigini inkar ediyorsa; o zaman, misirlarin sahibi Tanri’nin huzurunda (yeminle) hak iddia eder ve ev sahibi aldigi bütün misirlari sahibine geri verir.

121. Her kim ki baskasinin evinde misirlarini depolar her yil için her bes ka misir basina bir gur oraninda ardiye ücreti öder.

122. Eger bir kisi baskasina saklamasi için gümüs, altin ya da baska bir sey verirse verdigi her seyi birkaç sahide göstermelidir, bir sözlesme hazirlanmalidir ve ondan sonra saklanmasi için teslim edilmelidir.

123. Eger sahit ve sözlesme olmaksizin saklanmasi amaciyla teslim ediliyorsa ve teslim alan kisi bunu inkar ediyorsa o zaman yasal olarak talep edebilecegi bir hak yoktur.

124. Eger her hangi bir kisi gümüs, altin ya da baska bir seyi sahitler huzurunda saklanmasi için birisine teslim eder de teslim edilen kisi bunu inkar ederse bu kisi bir hakimin huzuruna çikarilmali ve inkar ettigi her seyi sahibine tam olarak geri vermelidir.

125. Eger bir kisi mallarini muhafazasi için baska birine birakirsa ve hirsiz ya da soyguncular sayesinde onun ve diger adamin mallari ortadan kaybolursa ihmali nedeniyle kaybin olusmasina yol açan evin sahibi ücret karsiliginda kendisine teslim edilen bütün mallari tazmin eder. Ancak, evin sahibi mallarin pesine düserek onlari hirsizlardan geri alabilir.

126. Mallarini kaybetmeyen bir kisi kaybettigini belirtiyor ve yanlis iddialarda bulunuyorsa; onlari kaybetmemis olsa bile eger Tanri huzurunda mallarini kaybettigini miktari ile birlikte iddia ediyorsa kaybettigini iddia ettigi bütün mallari tazmin edilir.

127. Eger her hangi bir kisi rahibelere (Tanri’nin kizkardeslerine) yada her hangi bir kisinin karisina iftira atarsa ve bunu ispat edemezse bu adam hakim huzuruna çikarilir ve alni isaretlenir (derisi çizilerek ya da belki de saçi kesilerek).

128. Bir adam bir kadini kari olarak alir; ancak, aralarinda her hangi bir iliski söz konusu olmazsa bu kadin o adamin karisi olmaz.

129. Bir adamin karisi baska bir adam ile basilirsa (suçüstü halinde) her ikisi de baglanir ve suya atilir; ancak, koca karisini, kral da kölelerini affedebilir.

130. Bir kisi, henüz erkek olarak bilinmeyen, hala babasinin evinde yasayan ve onunla uyuyan baska bir adamin karisina (nisanli ya da çocuk annesi) tecavüz ederse ve bu adam öldürülür; ancak kadin masumdur.

131. Eger bir adam baska birisinin karisini itham ederse; ancak, o kadin baska bir adamla basilmazsa kadin yemin etmek zorundadir ve ancak ondan sonra kendi evine dönebilir.

132. Bir adamin karisinin baska bir adam ile ilgili olarak dedikodusu yapilirsa; ancak, kadin diger adamla uyurken yakalanamazsa kadin kocasi için nehre atilir.

133. Eger bir kisi savasta esir alinirsa ve evinde geçimi saglayacak seyler oldugu halde karisi evini ve bahçesini terk edip baska bir eve giderse; bahçesine bakmadigi ve baska bir eve gittigi için yasal olarak suçlu bulunur ve nehre atilir.

134. Eger bir kisi savasta esir alinirsa ve evinde geçimi saglayacak seyler olmazsa ve bu durumda karisi evini terk edip baska bir eve giderse masumdur.

135. Eger bir kisi savasta tutsak edilirse ve evinde geçimi saglayacak seyler olmazsa ve karisi baska bir eve giderek orada çocuklarina bakarsa ve kocasi geri geldiginde evine dönerse, o zaman kadin evine geri dönebilir; ancak, çocuklar babalarina ait olur.

136. Eger bir kisi evinden ayrilirsa, kaçarsa bu kaçagin karisi kocasina geri dönmeyebilir.

137. Bir adam kendisine bir çocuk veren karisindan ya da kendisine bir çocuk veren kadindan ayrilmak isterse, o zaman karisina çeyizini geri verir ve çocuklarina baksin diye tarlanin, bahçenin ve mallarin bir kisminin kullanim hakkini verir. Çocuklarini büyüttügü zaman çocuklara verilenlerden bir parça, oglaninkine esit olan bir parça da ona verilir. Ondan sonra kalbinin erkegi ile evlenebilir.

138. Eger bir adam kendisine çocuk vermeyen karisindan ayrilmak isterse ona babasinin evinden getirdigi çeyizi ve baslik parasini verir ve ondan sonra onun gitmesine izin verir.

139. Baslik parasi yoksa ayrilma parasi olarak yarim kilo altini ona vermelidir.

140. Eger adam azad edilmis bir köle ise yarim kilonun 1/3’ü kadar altin verir.

141. Eger bir adamin birlikte yasadigi karisi onu terk etmek isterse, borç altina sokarsa, evini virane haline getirirse ve kocasini ihmal ederse yargi karariyla suçlu bulunur. Kocasi onun serbest kalmasini teklif ederse kendi yoluna gider ve ayrilma parasi olarak kadina hiçbir sey ödemez. Kocasi onun serbest kalmasini istemezse ve baska bir kadin alirsa kocasinin evinde hizmetçi olarak kalir.

142. Bir kadin kocasi ile kavga ederse ve ona “Benim için uygun biri degilsin” derse bu pesin hükmünün nedenlerini ileri sürmek zorundadir. Eger kadin suçsuzsa ve onun payina düsen bir hatasi yoksa; buna karsilik kocasi onu terk etmis ve ihmal etmisse, o zaman bu kadina hiçbir suç ithaf edilemez, çeyizini alir ve babasinin evine geri döner.

143. Eger kadin masum degilse ve buna ragmen kocasini terk etmis, evine bakmamis ve kocasini ihmal etmisse bu kadin suya atilir.

144. Bir adam bir kadin alir da bu kadin ona bir kadin hizmetçi verirse ve çocuklarina bakarsa; ancak, buna ragmen adam baska bir kadin almak isterse ona izin verilmez; bu adam ikinci bir kadin alamaz.

145. Bir adam bir kadini alir da kadin hiçbir çocuga bakmazsa ve bu durumda adam baska bir kadin almak isterse ve o kadini alip evine getirirse bu ikinci kadin karisi ile esit düzeyde olmasina izin verilmez.

146. Eger bir adam bir kadin alir da bu kadin ona karilik yapsin diye bir kadin hizmetçi verir ve çocuklarina da bakarsa ve ondan sonra bu hizmetçi kadin onun karisi ile esit olmak isterse ona çocuk dogurdugu için onun efendisi para karsiligi satamaz; ancak, onu kadin hizmetçiler arasinda addederek ve bir köle olarak tutabilir.

147. Eger ona bir çocuk vermemisse o takdirde onun hanimi onu para karsiligi satabilir.

148. Bir adam bir kadin alir da kadin hastaliga yakalanirsa ve adam ikinci bir kadin almak isterse hastaliga yakalanan karisini bosayamaz; bunun yerine onu insa ettigi bir eve yerlestirir ve yasadigi sürece ona yardim eder.

149. Bu kadin kocasinin evinde kalmak istemezse babasinin evinden getirdigi çeyizi tazmin edilir ve kadin gidebilir.

150. Eger bir adam karisina bir tarla, bahçe ve ev ile bunlara ait bir vesika verirse ve kocasinin ölümünden sonra ogullari buna itiraz etmezlerse, o zaman anne tercih ettigi ogullarindan birine mirasinin tümünü birakabilir ve kardeslerine hiçbir sey birakmayabilir.

151. Bir adamin evinde yasayan bir kadin kocasiyla hiçbir alacaklinin onu tutuklayamayacagina dair bir anlasma yapar ve buna iliskin bir belge alirsa bu kadinla evlenmeden önce adamin borcu varsa alacakli borca karsilik kadini alamaz. Adamin evine girmeden önce kadin bir borç sözlesmesi yapmissa alacakli da bu borç için kocayi alikoyamaz.

152. Kadinin eve girmesinden sonra her ikisi birlikte bir borcun altina girmislerse her ikisi de tüccara borcu ödemek zorundadir.

153. bir kadin baska bir adamin hesabina her ikisinin eslerini öldürürse suça katilin çiftlerin her ikisi de kaziga oturtulur.

154. Bir adam kendi kiziyla ensest iliski içine girerse bulundugu yerden sürülür.

155. Bir kisi bir kizi kendi oglu ile nisanlarsa ve oglu da o kizla iliskiye girerse ve bundan sonra baba kizi kirletirse ve birlikte basilirlarsa baba baglanarak suya atilir.

156. Bir kisi bir kizi kendi oglu ile nisanlarsa ve oglu o kizla iliskiye girmeden babasi kizi kirletirse yarim mina (250 gr) altin verir ve kizin babasinin evinden getirdigi her seyi tazmin eder. Kiz ise gönlünün erkegi ile evlenebilir.

157. Her hangi bir kisi babasindan sonra annesi ile ensest iliski suçunu islerse her ikisi de yakilir.

158. Her hangi bir kisi babasindan sonra çocuk doguran sef anne ile basilirsa babasinin evinden kovulur.

159. Kayinpederinin evine menkul mal getiren ve baslik parasini ödeyen her hangi bir kisi baska bir kari ararsa ve kayinpederine “senin kizini istemiyorum” derse kizin babasi onun getirdigi her seyin sahibi olur.

160. Eger bir kisi kayinpederinin evine tasinir mal getirir ve karisi için baslik parasi öderse ve ondan sonra kizin babasi “Sana kizimi vermeyecegim” derse kendisi ile birlikte getirdigi her seyi geri götürür.

161. Eger bir kisi kayinpederinin evine tasinir mal getirir ve karisi için baslik parasi öderse ve ondan sonra arkadasi ona iftira eder ve kayinpederi genç kocaya “Sen benim kizimla evlenemezsin” derse kendisinin yani sira getirdigi her seyi eksiksiz ona vermek zorundadir; ancak, karisi arkadasi ile evlenemez.

162. Bir adam bir kadinla evlenir ve kadin adama ogullar dogurursa ve daha sonra bu kadin ölürse kadinin babasinin çeyiz üzerinde hiçbir hakki yoktur; çeyizler oglanlara aittir.

163. Bir adam bir kadinla evlenir ve kadin adama ogullar dogurursa ve daha sonra bu kadin ölürse kayinpederinin evine ödedigi baslik parasi ona geri verilmisse kadinin kocasi kadinin çeyizi üzerinde hiçbir hak iddia edemez; çeyiz kadinin babasinin evine aittir.

164. Eger kayinpederi ona baslik parasini geri ödemezse baslik parasini çeyizden alir ve arta kalani kadinin babasinin evine verir.

165. Bir kisi seçtigi ogullarindan birine bir tarla, bahçe ve ev ile bunlara ait bir vesika verirse ve daha sonra baba ölürse ve kardesler mali-mülkü pay ederlerse; o zaman ilk önce babasinin hediyesini ona vermelidirler ve o da kabul etmelidir. Daha sonra babadan kalan mallar pay edilebilir.

166. Bir kisi oglu için kadinlar alir da küçük oglu için hiçbir kadin almazsa ve ondan sonra ölürse kardesler kalan mali paylastiklarinda küçük kardesin payinin yani sira henüz hiç kari almamis olan küçük kardese bir kadin saglamasi için bir baslik parasini ayirmalidirlar.

167. bir adam bir kadinla evlenir de kadin adama çocuklar verirse ve bu kadin öldükten sonra adam bir kadin daha alir ve o da adama çocuklar verirse ve bundan sonra baba ölürse oglanlar mallari annelerinin durumuna göre pay edemezler, sadece çeyizleri bu sekilde pay edebilirler; babadan kalan mallar herkese esit bir sekilde pay edilmelidir.

168. Bir kisi oglunu evden kovmak ister ve bunu hakimin önünde “Ben oglumu kovmak istiyorum” diye ilan ederse hakim onun gerekçelerine bakar. Oglanin babanin onu hakli bir sekilde evden uzaklastiracagi kadar büyük bir suçu yoksa babasi onu evden uzaklastiramaz.

169. Babanin oglunu baba-ogul iliskisinden mahrum edecegi kadar büyük bir suçu varsa baba onu bir kerelik affeder; ancak, oglan ikinci defa ayni suçu islerse baba onu bütün baba-ogul iliskisinden mahrum edebilir.

170. Bir adama karisi ogullar dogurursa ve kadin hizmetçisi de ogullar dogurursa ve baba hala yasarken kadin hizmetçinin dogurdugu ogullarina “Benim ogullarim” derse ve onlari da karisinin ogullari arasinda sayarsa ve ondan sonra baba ölürse karisinin ve kadin hizmetçinin ogullari babadan kalan mallari ortak bir sekilde bölüsürler. Karisinin oglu pay eder ve seçer.

171. Ancak baba hala yasarken hizmetçisinin ogullarina “Benim ogullarim” demezse ve ondan sonra ölürse hizmetçinin ogullari karisinin ogullari ile mallari paylasamazlar; ancak, hizmetçiye ve ogullarina özgürlükleri verilir. Karisinin ogullarinin hizmetçinin ogullarini kölelestirmeye haklari yoktur; karisi çeyizini (babasindan), kocasinin ona verdigi hediyeleri, vesika ile ona verdiklerini alir ve kocasinin evinde yasar. Yasadigi sürece onu kullanabilir; ev para karsiligi satilamaz. Onun biraktigi her sey çocuklarina aittir.

172. Eger kocasi ona hediye vermemisse, hediye karsiliginda tazminat verilmelidir. Bir çocugunun payina esit olacak sekilde kocasinin mallarindan bir pay alir. Eger çocuklari ona baski yaparlarsa ve zorla evden uzaklastirmaya çalisirlarsa hakim meseleye bakar ve ogullar hatali ise kadin kocasinin evini terk etmez. Kadin evden ayrilmayi arzu ediyorsa kocasinin ona verdigi hediyeyi ogullarina birakmalidir; ancak, babasinin evinden getirdigi çeyizi alabilir. Bundan sonra kalbinin erkegi ile evlenebilir.

173. Bu kadin gittigi yerdeki ikinci kocasina ogullar dogurursa ve ondan sonra ölürse onun daha önceki ve sonraki ogullari çeyizi aralarinda paylasirlar.

174. Eger ikinci kocasina hiçbir ogul vermezse ilk kocasinin ogullari çeyize sahip olurlar.

175. Eger bir devlet kölesi ya da azad edilmis birinin kölesi özgür birinin kiziyla evlenirse ve çocuklari olursa kölenin efendisinin özgür olanin çocugunu kölelestirmeye hiçbir hakki yoktur.

176. Ancak, eger bir devlet kölesi ya da azad edilmis birinin kölesi bir adamin kiziyla evlenir ve evlendikten sonra kiz babasinin evinden çeyiz getirirse ve her ikisi de ondan faydalanip bir ev kurarlarsa ve bundan sonra köle ölürse; o zaman, özgür dogan kadin çeyizini ve kocasi ve kendisinin kazandigi her seyi alir. Bunlari iki parçaya böler; bir parçasini kölenin efendisi alir, digerini ise kadin çocuklarina bakmak için alir. Eger özgür dogan kadin hediyeye sahip degilse kocasinin ve kendisinin kazandigi her seyi alir ve onlari iki parçaya ayirir: kölenin efendisi bir parçasini kendisi de çocuklarina bakabilmek için digerini alir.

177. Çocuklari henüz büyümemis olan bir dul baska bir eve girmek (evlenmek) isterse hakim karari olmaksizin bunu yapamaz. Eger baska bir eve girerse hakim ilk kocasinin evinin durumunu inceler. Bundan sonra ilk kocasinin evi ikinci kocasina tevdi edilir ve kadin yönetici olur. Ve orada bir de kayit tutulmalidir. O evin düzenini saglar, çocuklarini büyütür ve evde bulunan kaplari satamaz. Dul bir kadinin çocuklarinin aletlerini satin alan kimsenin parasi yanar ve esyalar sahiplerine iade edilir.

178. Bir merbut kadina ya da bir fahiseye babasi bir çeyiz ve bunun için bir vesika verirse; ancak, bu vesikada onu diledigi sekilde miras birakabilecegi belirtilmemisse ve açikça satma hakkina sahip oldugu belirtilmiyorsa ve bu durumda babasi ölürse o zaman kardesleri bahçesini ve tarlasini teslim alirlar ve hissesine göre ona misir, yag ve süt verirler ve onu memnun ederler. Eger kardesleri hissesine göre ona misir, yag ve süt vermezlerse o zaman bahçesi ve tarlasi ona destek olur. Tarlanin ve bahçenin kullanim hakkina sahiptir ve yasadigi müddetçe babasinin ona verdigi her sey onundur; ancak, o bu mallari ne satabilir ne de baskasina devredemez. Onun mirasi kardeslerine aittir.

179. Bir rahibe ya da bir fahise babasindan bir hediye ve diledigi sekilde onu satabilecegi açikça belirtilen bir vesika elde etmisse ve babasi ölmüsse o zaman kime isterlerse mallarini ona verebilirler. Kardesleri hiçbir hak iddia edemez.

180. Bir baba kizina- evlenilebilir olsun ya da bir fahise olsun fark etmez- bir hediye verip de ölürse babasindan kalan mirastan çocuklardan birinin payi kadar bir pay alir ve yasadigi sürece onun kullanim hakkindan yararlanir. Mallari ise erkek kardeslerine aittir.

181. Bir baba bir tapinak hizmetçisini ya da tapinak bakiresini Tanri’ya adarsa ve ona hediye vermez ve ölürse babasindan kalan mirastan bir çocuk payinin 1/3’ü kadar alir ve yasadigi sürece onun kullanim hakkindan yararlanir. Mallari ise kardeslerine aittir.

182. bir baba kizini Babil’in Mardi’sinin karisi olarak adarsa ve ona hediye ya da bir tapu senedi vermeyip ölürse kardeslerinden babasinin evindeki mirastan bir çocugun payinin 1/3’ünü alir; ancak, Marduk onun malini kime dilerse ona birakabilir.

183. Bir baba kizina bir cariye, bir çeyiz, bir koca ve bir tapu senedi verirse ve ondan sonra ölürse babasindan kalan maldan bir pay alamaz.

184. bir baba kizina bir cariye ile birlikte bir çeyiz ve koca vermezse ve ölürse kardesi babasinin servetine göre ona bir çeyiz verir ve bir koca bulur.

185. Bir adam bir çocugu evlatlik alir ve oglu olarak ona ismini verirse ve onu besleyip büyütürse büyümüs bu çocuk bir daha geri istenemez.

186. Bir adam bir çocugu evlatlik alirsa ve o çocugu aldiktan sonra analigina ve babaligina zarar verirse evlatlik alinan bu oglan babasinin evine geri döner.

187. Saray hizmetlerinde çalisan bir metresin ya da bir fahisenin oglu geri alinamaz.

188. Bir zanaatkar bir çocugu besleyip büyütmek için yanina alirsa ve ona meslegini ögretirse o çocuk geri alinamaz.

189. Ona meslegini ögretmezse bu evlatlik oglan babasinin evine geri döner.

190. bir adam ogul olarak evlatlik aldigi bir çocuga bakmaz ve onu diger çocuklarla birlikte besleyip büyütmezse bu evlatlik oglan babasinin evine geri dönebilir.

191. Bir oglani evlatlik olarak alan ve onu besleyip büyüten, bir ev kuran ve çocuklari olan bir adam evlatligini evden atmayi isterse bu evlatlik oglan kendi yoluna gidemez. Babaligi kendi servetinden bir çocugun payinin 1/3’ünü ona verdikten sonra gidebilir. Tarla, bahçe ve evden ona bir sey verilmez.

192. Bir metresin ya da fahisenin oglu babaligina ya da analigina “Benim annem ya da babam degilsiniz” derse dili kesilir.

193. Bir metresin ya da fahisenin oglu babasinin evini özler ve babaligini ve analigini terk edip babasinin evine giderse gözleri çikarilir.

194. Bir adam çocuguna bir sütanne tutarda çocuk onun ellerinde ölürse ve sütanne anne ve babaya haber vermeksizin baska bir çocugu emzirirse onlar sütanne haber vermeksizin baska bir çocugu emzirmekle suçlayabilirler ve onun memeleri kesilir.

195. Eger bir ogul babasina vurursa onun elleri balta ile kesilir.

196. Eger bir adam baska bir adamin gözünü çikarirsa onun gözü de çikarilir. [Göze göz]

197. Eger bir kisi baskasinin kemigini kirarsa onun kemigi de kirilir.

198. Eger bir kisi azad edilmis bir adamin gözünü çikarirsa ya da kemigini kirarsa bir mina (yarim kilo) altin öder.

199. Eger bir adamin kölesinin gözünü çikarirsa ya da kemigini kirarsa onun degerinin yarisini öder.

200. Bir adam kendisi ile esit olan birinin disini kirarsa onun da disi kirilir. [Dise dis]

201. Bir kisi azad edilmis bir adamin disini kirarsa bir mina altinin 1/3’ünü verir.

202. Bir adam rütbece kendisinden daha üstün olan bir adamin vücuduna vurursa halkin önünde öküz kirbaci ile 60 kirbaci hakeder.

203. Dogustan özgür bir adam baska bir özgür dogan adama ya da esit derecedeki birine vurursa bir mina altin öder.

204. Azad edilmis bir adam baska bir azad edilmis adama vurursa on sikel para öder.

205. Azad edilmis bir adamin kölesi azad edilmis bir adama vurursa kulagi kesilir.

206. Bir kavga sirasinda bir adam digerine vurur ve onu yaralarsa ve daha sonra “Onu kasitli olarak yaralamadim” diye yemin ederse doktorlarin masrafini öder.

207. Bu adam yarasi nedeniyle ölürse, öldüren benzer bir sekilde yine yemin eder ve ölen kisi dogustan özgür ise yarim mina para verir.

208. Eger azad edilmis biri ise bir minanin 1/3’ü kadar öder.

209. Bir adam henüz dogmamis çocugunu kaybedecek sekilde dogustan özgür bir kadina saldirirsa onun kaybi için on sikel öder.

210. Bu kadin ölürse öldüren kisinin kizi öldürülür.

211. Özgür sinifa ait bir kadin bir darbe nedeniyle çocugunu kaybederse buna neden olan para olarak bes sikel öder.

212. Bu kadin ölürse yarim mina öder.

213. Bir adam, baska bir adamin kadin hizmetçisine saldirir ve kadin çocugunu kaybederse o para olarak iki sikel öder.

214. Bu hizmetçi ölürse bir minanin 1/3’ü kadar öder.

215. Bir doktor operatör biçagi ile derin bir yarik açarsa ve onu tedavi ederse ya da bir operatör biçagi ile (gözün üstünde) bir tümörü açarsa ve gözü kurtarirsa on sikel alir.

216. Hasta eger azad edilmis bir adamsa bes sikel alir.

217. Baska birinin kölesi ise sahibi doktora iki sikel verir.

218. Bir doktor operatör biçagi ile derin bir yarik açarsa ve hastayi öldürürse ya da biçak ile bir tümörü açip gözü keserse doktorun elleri kesilir.

219. Bir doktor operatör biçagi ile azad edilmis bir adamin kölesinde derin bir yarik açarsa ve onu öldürürse o köleyi baska bir köle ile ikame etmelidir.

220. eger operatör biçagi ile bir tümörü açar ve gözünü çikarirsa kölenin degerinin yarisini öder.

221. Eger bir doktor kirik bir kemigi ya da insanlarin hastalikli kisimlarini iyilestirirse hastalar ona nakit olarak bes sikel verirler.

222. Azad edilmis bir adam ise üç sikel verir.

223. Köle ise sahibi doktora iki sikel verir.

224. Bir veteriner cerrah bir esek ya da bir öküz üzerinde ciddi bir ameliyat yapar ve tedavi ederse ücret olarak sahibi cerraha bir sikelin 1/6'sini öder.

225. Bir veteriner cerrah bir esek ya da bir öküz üzerinde ciddi bir ameliyat yapar ve onu öldürürse sahibine degerinin ¼’ünü öder.

226. Ustasinin bilgisi olmaksizin bir berber satilmayan bir kölenin üzerindeki kölelik isaretini silerse bu berberin elleri kesilir.

227. Her hangi bir kisi bir berberi aldatir ve köle isaretini satilik olmayan köle isaretiyle degistirirse öldürülür ve evi yakilir. Berber “Onu kasitli olarak isaretlemedim” diye yemin ederse suçlanmaz.

228. Bir insaatçi bir bina insa eder ve binayi tamamlarsa her bir sar’lik yüzey için iki sikel ona ücret verir.

229. Bir insaatçi her hangi bir kisi için bir bina insa eder ve bu binayi uygun bir sekilde yapmazsa ve onun insa ettigi bina yikilip sahibini öldürürse insaati yapan öldürülür.

230. Eger bina ev sahibinin oglunu öldürürse insaati yapanin da oglu öldürülür.

231. Bina sahibinin kölesini öldürürse evin sahibine köle için bir köle ödeme yapar.

232. Binanin bir kismi harap olursa harap olan kismin tümünü tazmin eder ve insa ettigi binayi düzgün bir sekilde insa edinceye dek kendi imkanlariyla evi yeniden insa eder.

233. Bir kisi baskasi için bina yapiyorsa, bina henüz tamamlanmamis olsa bile, duvari devrilmisse insaati yapan kisi kendi imkanlariyla duvari daha saglam bir sekilde yapmalidir.

234. Tekne insa eden bir kisi birisi için 60 gur uzunlugunda bir tekne yaparsa nakit olarak iki sikel ücret alir.

235. Tekne insa eden bir kisi birisi için bir tekne yaparsa ve tekneyi siki yapmazsa ve ayni yil içerisinde tekne denize açildiginda hasar görürse tekne yapimcisi tekneyi alir ve kendi imkanlariyla saglamlastirir. Saglam tekneyi, tekne sahibine verir.

236. Bir kisi kendi teknesini bir gemiciye kiralarsa ve gemicinin dikkatsizliginden tekne enkaz haline gelir ve batarsa gemici tekne sahibine tazminat olarak baska bir tekne verir.

237. Bir kisi bir gemici ve onun teknesini kiralarsa ve onu misir, giyecek, yag, hurma ve benzeri uygun seylerle doldurursa; ancak gemicinin dikkatsizliginden gemi batarsa ve tasidiklari harap olursa o zaman gemici hem enkaz haline gelen gemiyi hem de içindekileri tazmin etmelidir.

238. Bir gemici her hangi bir kimsenin gemisini kazaya ugratir da gemiyi muhafaza ederse geminin degerinin yarisini öder.

239. Bir kisi bir gemici kiralarsa yil basina alti gur misir öder.

240. Bir tüccar bir feribota çarpar ve onu enkaz haline getirirse kaza geçiren teknenin sahibi Tanri önünde adalet arar; feribot ile çarpisan tüccar gemisinin sahibi diger botun sahibine bütün hasar için tazminat ödemelidir.

241. Her hangi bir kimse angarya için bir öküzü zorla alirsa nakit olarak bir minanin 1/3’ünü öder.

242. Her hangi bir kisi bir yilligina öküzleri kiralarsa sabana kosulan öküzler için dört gur misir öder.

243. Sigir sürüsünün kirasi olarak sahibine üç gur misir ödenir.

244. Bir kimse bir öküz ya da bir esek kiralarsa ve bir aslan onu otlakta öldürürse zarar sahibine aittir.

245. Bir kimse bir öküzleri kiralar da onlari kötü muamele ya da darbe sonucu öldürürse öküze karsi öküz vererek tazmin etmelidir.

246. Bir kimse bir öküz kiralar da onun bacagini kirarsa ya da boyun baglarini keserse öküze karsi öküz vererek tazmin eder.

247. Bir kimse bir öküz kiralar da onun gözünü çikarirsa sahibine degerinin yarisini öder.

248. Bir kimse bir öküz kiralar da onun bir boynuzunu kirarsa ya da kuyrugunu keserse veya burnunu yaralarsa sahibine degerinin dörtte birini öder.

249. Bir kimse bir öküz kiralar da Tanri ölsün diye ona vurursa onu kiralayan kisi Tanri adina yemin eder ve suçsuz oldugu kabul edilir.

250. bir öküz caddeden (pazardan) karsi karsiya geçerken birileri onu itip öldürürlerse sahibi mahkemede (kiralayana karsi) her hangi bir hak talebinde bulunamaz.

251. Bir öküz boynuzla yaralanmis ise ve bu da onun boynuzlayan bir öküz oldugunu gösteriyorsa ve onun boynuzlari baglanmamissa ve öküz dogustan özgür olan birini boynuzlayip öldürmüsse sahibi nakit olarak yarim mina altin verir.

252. Eger bir kisinin kölesini öldürürse bir minanin 1/3’ünü verir.

253. Bir kisi baska biriyle tarlasini islemesi için anlasir ve ona ekmesi için tohum verirse, boyunduruga kosulmus bir çift öküz verirse ve o kisi misiri ya da diger ürünü çalar ve kendisine ayirirsa elleri baltayla kesilir.

254. Eger kendisine tohumluk misir ayirir ve boyunduruga kosulmus öküz de kullanmazsa aldigi miktar kadar tohumluk misir verir.

255. Eger öküz boyundurugunu baskasina kiraya verirse ya da tarlaya ekmeyerek tohumluk misiri çalarsa suçlu bulunur ve her bir yüz gan için altmis gur misir öder.

256. Onun toplulugu onun adina bunu ödemezse sigirlarla birlikte (çalismasi için) tarlaya gönderilir.

257. Bir kimse tarla isçisi kiralarsa bir yil için sekiz gur misir öder.

258. Bir kimse bir öküz sürücüsü kiralarsa yil basina ona alti gur misir öder.

259. Bir kimse tarladan bir su çarki çalarsa sahibine nakit olarak bes sikel öder.

260. Bir kimse (suyu nehirden ya da kanaldan almaya yarayan) bir su kaldiraci ya da bir sabani çalarsa nakit olarak üç sikel ödemelidir.

261. Bir kimse koyun ya da sigirlar için bir çoban kiralarsa yil basina sekiz gur misir öder.

263. Kendisine verilen koyunu ya da sigiri öldürürse sahibine sigir için sigir, koyun için koyun vererek tazmin eder.

264. Gözetlemesi için koyun ya da sigirin emanet edildigi, üzerinde anlasilan ücretini alan ve tatmin edilen bir çoban koyun ya da sigirlarin sayisini azaltirsa ya da daha az dogumla artis gerçeklesirse kaybettigi kari ya da artisi telafi etmelidir.

265. Kendisine bakmasi için koyun ya da sigir emanet edilen bir çoban hatali davrandiysa, dogal yoldan sürünün daha az artmasina yol açtiysa ya da onlari para karsiligi sattiysa mahkum edilir ve kaybin on katini sürü sahibine verir.

266. Bir hayvan Tanri tarafindan öldürüldüyse (kaza) ya da bir aslan onu öldürdüyse çoban Tanri huzurunda masumiyetini ilan eder ve sahibi de bunun kaza oldugunu kabul eder.

267. Bir çoban bir seyleri ihmal ettigi için ahirda bir kaza meydana gelmisse bu kazadan çoban sorumludur ve sigir ya da koyunu sahibine tazmin eder.

268. Harman dövmek için bir kimse bir esek ya da öküz kiralarsa kira 20 ka misirdir.
269. Harman dövmek için bir kimse bir esek kiralarsa kira 20 ka misirdir.

270. Harman dövmek için bir kimse genç bir hayvan kiralarsa kira 10 ka misirdir.

271. bir kimse bir çift öküz, yük arabasi ve sürücüsünü kiralarsa bir gün için 180 ka misir öder.

272. Bir kimse yalnizca bir yük arabasi kiralarsa bir günlügüne 40 ka misir öder.

273. Bir kimse bir gündelikçi kiralarsa yil basindan besinci aya kadar (günlerin uzun ve isin zor oldugu Nisan-Agustos arasi) nakit olarak her gün için alti gerah; altinci aydan yilin sonuna kadar ise bes gerah öder.

274. Bir kimse usta bir zanaatkar kiralarsa ona ...’nin ücreti olarak günde bes gerah, çömlekçilik ücreti olarak bes gerah, terzilik ücreti olarak bes gerah, ...ipçilik ücreti olarak dört gerah, duvarcilik ücreti olarak...gerah öder.

275. Bir kimse bir feribot kiralarsa günde üç gerah öder.

276. bir kimse bir yük gemisi kiralarsa günde iki buçuk gerah öder.

277. Bir kimse 60 gur’luk bir tekne kiralarsa onun kirasi olarak günde bir sikelin 1/6’i kadar para öder.

278. Bir kimse bir kadin ya da erkek köle satin alir ve bir ay geçmeden benu hastaligina yakalanirlarsa köleleri saticiya geri götürür ve ödedigi parayi geri alir.

279. Bir kimse bir kadin ya da erkek köle satin alir ve üçüncü sahislar üzerinde hak iddia ederlerse satici bundan sorumludur.

280. Yabanci bir ülkede bir kimse baska bir ülkeye ait olan bir kadin ya da erkek köle alirsa ve bu kadin ya da erkek kölenin sahibinin ülkesine döndügünde onlari tanirsa ve köleler ülkenin yerlileri ise para almadan onlari sahibine geri verir.

281. Onlar baska bir ülkeden ise alici onlar için tüccara ödedigi parayi deklare eder ve kadin ve erkek köleyi elinde tutar.

282. Bir köle efendisine “Sen benim efendim degilsin” derse ve onlar o köleyi suçlarsa efendisi onun kulagini keser.
Alıntı ile Cevapla
  #7 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:28
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 35
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Standart Osmanli Devletİ’nde Hukuk

Teokratik bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti’nde, devletin ve toplumun yönetimi İslam hukukuna göre düzenlenmiştir(şeriat düzeni). Bu düzende müslüman halk şeriat kurallarına göre yönetilirken, yabancı ve azınlıklar ise kapitülasyonlar nedeniyle kendi hukuk kurallarını uyguluyorlardı. Dolayısıyle Osmanlı Devleti’nde hukuk birliği yoktu.

II. Mahmut ve tanzimat dönemlerinde İslam Hukukunun dışında kalan alanlara yeniden el atmak, hiç olmazsa o konularda laik ve akılcı düzenlemelere gitmek istenildi. Ama hukukun en önemli bölümleri dine dayalı olduğu için onlara dokunulamıyordu. Bu durumu ile Osmanlı Hukukunun TC Hukukuna göre aksak yanları şöyle sıralanabilir:

Kadınlara tanınan haklar çok sınırlı idi. Kadınlar erkeklerle eşit haklara sahip değillerdi. Yönetime katılamazlardı. Ufak tefek bazı işler dışında istedikleri mesleğe giremezlerdi. Aile yaşamında erkeklerle aralarında eşitlik yoktu. Bir erkek dört kadınla evlenebilir, dilediği kadar da cariye tutabilirdi. Boşanma hakkı erkeğe tanınmıştı. Kız çocuklar erkeklere göre daha az miras alırlardı. Mahkemelerde iki kadın, bir erkek tanık yerine geçerdi. Oysa ki günümüzde bu durum tamamiyle değişmiş, kadın ile erkek eşit duruma gelmiştir. Kadınlar siyasete katılabilir, aile hayatında kadın ile erkek eşit sayılmaktadır. Kadınlar istedikleri mesleği yapabilmektedir.

Ekonomi ve ticaret hayatını düzenleyen kurallar yetersizdi. Ceza Hukuku alanında eksiklikler vardı. Yargılama yöntemleri pek ilkeldi. Kadı tek yargıçtı ve mahkemede dilediği gibi hareket ederdi. Ayrıca, bütün bu kurallar bugünkü kanun kitapları gibi derli toplu metinler biçiminde toplanmamıştı. Bunun için uygulayıcıların istedikleri maddeleri bulabilmeleri çok zordu. Günümüzde bu durumun tam aksine bütün kanunlar bir kitapta toplanmış ve mahkemede birkaç tane yargıçtan oluşan karar heyeti görev almaktadır ve bu kurul kendi kafasına göre kanunlara göre karar vermektedir. Kendi istediği maddeyi çıkarma yetkisi yoktur.

Bir devlet bütün vatandaşlarına aynı hukuku uygulamalıdır. Hukuk birliğin temellerindendir. İşte Osmanlı Devletinde bu özellik yoktu. Devlet nüfusunun önemli bir bölümü müslüman değildi. Müslüman olmayanlara kendi hukukları uygulanırdı. Müslümanlar ise, Osmanlı Devletinde Sünni mezheplerin hukukuna tabi idiler. Her mezhep mensubu kendi imamlarının kurallarının uygulanmasını isteyebilirdi. İşte bu temel aksaklık Osmanlı Devletindeki hukuk birliğini bozmuş, parçalanmanın kolylaşmasını sağlamıştır. Günümüzde böyle ayrılık olmaması TC hukukunun birliğnin bozulmamasına dolayısıyle devletin içinde iç karışıklıkların çıkmasına engel olmaktadır. TC hukuku temel olarak İsveç hukukuna dayanmaktadır. Hukukta her vatandaş eşit sayılmış ve herkese aynı kurallar uygulanmaktadır.

Osmanlı Devleti, Fransız ihtilali fikirlerinin de etkisiyle hukuk alanında bir takım ıslahat hareketlerine girişmiş, bağımsız mahkemeler oluşturmuş, yabancı ve azınlıklara hukuksal ayrıcalıklar tanınmıştır.

Meşrutiyet döneminde anayasal düzene geçildikten sonra, hukukta birliği sağlamak ve kargaşayı önlemek amacıyla Mecelle adıyla bir medeni kanun hazırlanmıştır. Ancak hanefi mezhebinin kurallarına göre hazırlanan ve dinsel yönü ağır basan Mecelle kanunu, Osmanlı Devletindeki sorunları çözmeye yeterli olmamıştır.

Hukukta Laikleşmenin Nedenleri:

a-) Yeni kurulan Türk Devletinin din toplumu(ümmetçilik) düşüncesi yerine Türk milliyetçiliği esasını benimsemesi

b-) Mecelle kanunun sorunları çözmede yetersiz kalması

c-) Hukukta ikiliğin ortadan kaldırılmak istenmesi

d-) Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş bir yapıya kavuşturma düşüncesi
Alıntı ile Cevapla
  #8 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:29
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 35
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Standart Vatandaşlık

1) İnsan haklarının korunmaması ile ortaya çıkan sorunlar nelerdir?

* Toplumda huzur ve güven kalmaz
* Devlete güven azalır.
* Güçlüler güçsüzlerin hak ve özgürlüklerini elinden alır, ezer.
* Toplumdaki insanlar rarsında sınıf ayrıcalığı ortadan kalkar.

Olumsuz durumların ortaya çıkmaması için sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Çocuklarımızı haklarını bilen, koruyan , bilinçli birer birey olarak yetiştirmeliyiz.

2) İnsan haklarını korumanın sonuçları nelerdir?

* Yasadışı davranışlar azalır.
* Yönetim kolaylaşır.
* İnsanlara ve devlete güven artar.
* Vatandaşlar daha bilinçli sorumlu ve onurlu olurlar.
* Meclisler, devlet organları, sivil kuruluşlar görevlerini daha rahat yaparlar.
* Yasalar işlerlik kazanır.
* Vatandaşlar olağanüstü durumlarda hizmetlere gönüllü katılırlar.
* İnsanlarda paylaşım arar.
* Savaşlar azalır, barışçı bir ortam doğar.

Hak ve özgürlüklerin korundauğu toplumlarda bireyler mutlu, huzurlu, yaratıcı ve birbirlerinin hak ve özgürlüklerine karşı saygılı olurlar.

3) İnsan hakları kaç şekilde korunabilir, bunlar nelerdir?

1- İnsan haklarının ulusal düzeyde korunması

a) Anayasa ve yasalar
b) İnsan haklarının korumakla yükümlü devlet organları
c) İnsan haklarının korunmasında sivil toplum kuruk-luşları ve işlevleri
d) İnsan hakları dayanışma kurulları ve işlevleri

2- İnsan haklarının uluslar arası düzeyde korunması

a) Uluslar arası kuruluşlar
b) Uluslar arası belgeler
c) Uluslar arası gönüllü kuruluşlar

4) İnsan haklarının ulusal düzeyde korunmasının açıklayınız?

a) Anayasa ve yasalar:

Anayasa; devletin şeklini ki,şilerin haklarını ve ödevlerini, devlet organlarını ve bu organlar arasındaki ilişkileri belirten ve en genel hukuk kurallarını içeren yazılı kanundur.Yasalar anayasaya göre düzenlenir.

Kişilerin hak ve özgürlükleri anayasada düzenlendiğine göre; bu hak ve özgürlüklerin tanımlanması, açıklanması ve korunması ile ilgili maddelerin bulunması gerekir.

İnsan hakları anayasada temel hak ve ödevler adı altında 3'e ayrılmıştır

1 Kişi hakları ve ödevleri
2 Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler
3 Siyasal haklar ve ödevler

Anayasanın 10. madesi; Herkes din, dil, ırk, düşünce, cinsiyet, inanç, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünda eşittir.

Bu maddeyle herkesin eşit haklara sahip olduğu, kimseye ayrıcalık ta nınmayacağı belirtilmiştir.Kişileri suçlamaya veya cezalandırmaya bağımsız mahkemeler kara verir. Devlet organları işlerine bu ilkeye uygun hareket ederek devam ederler. Anayasanın 40. maddesi; Anayasa ile tanınmış hak e hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Kişilerin resmi görevliler tarafından uğrayacağı zarar devlet tarafından ödenir.

5) İnsan haklarını korumakla yükümlü devlet organları nelerdir?

Anayasa 40. maddesiyle insan haklarını koruma görevini devlete ver- miştir. Devlet organları; yasama, yürütme ve yargı organlarıdır.

* Yasama organı; insan haklarını koruyan , güvence altınına alan yasaları çıkarır, insan hakları ile ilgili sorunları tartışır. Bu görevini TBMM ile yerine getirir.

* Yürütme organı; her türlü koruyucu yönetsel önlemi alır. Gerektiğinde zor kullanarak hakları korur. Örneğin; devletin teröristlere karşı silah kullanma yetkisi vardır.Yürütme organı Türk Silahlı Kuvvetlerini kullana rak hak ve özgürlüklerin korunmasını sağler. Bunu şehirlerde polis, köylerde jandarma yerine getirir.

* Yargı organı; haksızlığa uğrayanların haklarını korur. Suçluların yasalara göre cezalandırılmasını sağlar. Yargı görevi bağımsız mahkemelere verilmiştir.

6) İnsan haklarının korunmasında sivil toplum kuruluşları ve işlevlerini açıklayınız?

İnsan hakları sadece devletin koruması ile yeterince korunmayabilir. Bu durumlarda devreye sivil toplum kuruluşları girer. Bu kuruluşların insan haklarını gündeme getirme, bu konuda kamuoyu oluşturma, devletin organlarına yardımcı olma gibi işlevleri vardır. Bu kuruluşların insan haklarının ihlali durumunda kısa sürede geniş toplum kesimlerine ulaşabilme gibi özellikleri vardır. Çağdaş demokrasinin tüm kurum ve kualları ile gerçekleştirilebilmesi için sivil toplum kuruluşların geliştirilip, güçlündirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla gönüllü üyelik esasına göre etkinlikte bulunan, demokratik toplum sal hareketlere öncülük eden, sivil toplum kuruluşları desteklenmektedir. Ülkemizde insan haklarının kornmasıyla ilgili dernekler, vakıflar ve sendikalar bulunmaktadır. Bunlar, Tüketici Haklarını Koruma Derneği, İnsan Hakları Koruma Vakfı, Çevre Koruma Vakfı, Sokak Çocuklarını Koruma Vakfı gibi kuruluşlardır.
Alıntı ile Cevapla
  #9 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:30
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 35
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Standart Mİras Hukuku

Miras hukuku, bir gerçek kişinin ölmesi veya gaipliğine karar verilmiş olması halinde, para ile ölçülebilen bütün hak ve borçlarının yani malvarlığının mukadderatını düzenleyen hukuk kurallarından ibarettir. Mirasçı, ölmüş veya gaipliğine karar verilmiş bir kimsenin mirasının (terekesinin) intikal ettiği gerçek veya tüzel kişidir. Muris, ölümüyle birlikte malvarlığı mirasçı dediğimiz kişilere geçen kimsedir. Malvarlığının miras yoluyla intikali ancak gerçek kişilerde söz konusu olabilir.

Kişinin sağlığında elde ettiği hak ve borçlardan oluşan malvarlığı ölümünde tereke adını alır.

I- KANUNİ MİRASÇILIK

Bu tür mirasçılık, muris ile mirasçı arasındaki aile ilişkilerine veya tabiiyet (uyrukluk) bağına dayanır. Kanuni mirasçılar; murisin kan hısımları, evlatlığı, sağ kalan eşi ve devlettir.

MAHFUZ HİSSE (SAKLI PAY): Kanuni mirasçılardan murise çok yakın olanlara murisin iradesiyle bertaraf edemeyeceği (ortadan kaldıramayacağı) bir miras hissesi tanınmıştır ki, bu hisseye mahfuz hisse (saklı pay), bu surette kanun tarafından korunmakta olan mirasçılara da mahfuz hisseli (saklı paylı) mirasçılar denir.
Murisin füruu (altsoyu) mahfuz hisseli mirasçıdır ve mahfuz hissesi kanuni miras hakkının 1/4'dür.

Mahfuz hisseli mirasçılar ve hisseleri şöyledir:
1-Murisin füruu için kanuni miras hakkının 3/4'ü
2-Murisin ana ve babasından her biri için kanuni miras hakkının 1/2'si
3- Murisin kardeşlerinden her biri için kanuni miras hakkının 1/4'ü
4-Murisin eşi için, birlikte mirasçı olmuşsa kanuni miras hakkının tamamı, diğer hallerde kanuni miras hakkının 1/2'si

a- Kan hısımlığı mirasçılığı

1-Birinci dereceden mirasçılar: Murisin (füruu-altsoyu) çocukları, torunları, torun çocukları, torunların torunları... murisin birinci dereceden mirasçılarıdır. Çocukların miras hakları eşittir. Muristen önce ölmüş çocukların yerine onların füruu geçer.

2-İkinci dereceden mirasçılar: Murisin ana babası ve onların füruudur. Ana babanın miras hakları da eşittir. Ana veya babadan birisi muristen önce ölmüşse, onun yerine füruu, yani çocukları, torunları (murisin kardeşleri, kardeş çocukları –yeğenler- ) geçer.

3-Üçüncü dereceden mirasçılar: Murisin büyük ana ve babasıdır. Bunlar da eşit surette mirasçıdırlar.

4-Büyükana ve büyükbabanın ana-babalarının durumu: Murisin büyükana ve büyükbabasının ana ve babalarının (büyük dede ve büyük nine) ve onların çocuklarının (büyük amca, büyük hala, büyük dayı, büyük teyze)oluşturdukları dördüncü parantelde mirasçılık yoktur.

İlk üç parantelde hiç mirasçı yoksa miras devlete geçer.

b- Sağ kalan eşin mirasçılığı

Sağ kalan eş, murisin füruu, çocukları, torunları ile birlikte mirasçı olmuşsa, mirasın 1/4'ünü alır.

Sağ kalan eş, murisin ana-babası veya bunların füruu ile birlikte mirasçı olmuşsa mirasın 1/2'sini (yarısını) alır.

Sağ kalan eş, murisin büyükana ve büyükbabaları ile birlikte mirasçı olmuşsa, mirasın 3/4'ünü alır.

Bunlardan hiçbiri olmazsa, sağ kalan eş tek başına mirasçı olur ve mirasın tamamını alır.

c- Evlatlığın mirasçılığı

Evlatlık kanuni mirasçılarındandır. Kendisini evlat edinmiş kişinin füruu gibi mirasçısı olur. Fakat evlat edinen kimse ile onun mirasçıları evlatlığın mirasçıları olamazlar. Evlatlık sadece kendisini evlat edinenin mirasçısı olur: evlat edinenin mirasçılarının mesela çocuklarının, ana ve babasının, kardeşlerinin vs. mirasçısı olamaz.

d- Devletin mirasçılığı

Murisin en son kanuni mirasçısı Devlet (Hazine) tir. Murisin ilk üç parantelde hiç mirasçısı yoksa keza eşi de kendisinden önce ölmüşse ve muris herhangi bir kimseyi mirasçı tayin etmemişse, miras devlete kalır.

II- İRADİ (MANSUP) MİRASÇILIK

a- Mirasçı atama: Kanunumuz murise, ölüme bağlı bir tasarrufla herhangi bir kimseyi veya kimseleri mirasçı olarak atama imkanı vermiştir. Bu gerçek veya tüzel kişi olabilir. murisin ölüme bağlı tasarrufla kendisine mirasçı atadığı kişilere “mansup mirasçı (atanmış mirasçı)”, bu işleme de “mirasçı nasbı (mirasçı atama)”denir.

b- Belli mal vasiyeti: Muris, bir kimseyi mirasçı atamaksızın ona terekesinden belli bir malın bırakılmasını da isteyebilir.

c- Ölüme bağlı tasarruflar: Ölüme bağlı tasarruflar, murisin ölümünü düşünerek, yapılmasını istediği hususları bir hukuki muamele ile bildirmesidir. Bunlar;

i- Vasiyet:Tek taraflı bir hukuki muameledir. Vasiyet yoluyla ölüme bağlı tasarruflarda bulunabilmek için temyiz kudretine sahip olmak ve 15 yaşını bitirmiş bulunmak gerekir. Vasiyet yapma hakkı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan burada; kanuni veya akdi temsil geçerli olmaz, murisin bu hakkını bizzat kullanması gerekir. Vasiyetname; resmi vasiyetname, el yazısıyla vasiyetname ve sözlü vasiyetname olmak üzere üç çeşittir.

ii- Miras mukavelesi: Miras mukavelesi murisin başka bir kimseyle yaptığı bir sözleşme olduğundan, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun şekilde açıklamalarıyla oluşur. Miras mukavelesi ancak “resmi vasiyetname” şeklinde yapılır.

Miras mukavelesi yapabilmek için, temyiz kudretine sahip bulunmakla birlikte reşit olmak da lazımdır.

MİRASIN İNTİKALİ (GEÇİŞİ)

I- Mirasın açılması

Miras ölüm ile açılır. Miras, tüm malları kapsamak üzere murisin son ikametgahı mahkemesinde açılır. Ölüme bağlı tasarruflarda iptal, tenkis, mirasın taksimi ve miras sebebiyle istihkak davaları da bu mahkemede görülür.

II- Miras ehliyeti

Murisin ölümü anında hayatta olmak (olumlu şart), mirastan mahrum bulunmamak (olumsuz şart)

a-Murisin ölümü anında hayatta olmak: Mirasçı olabilmek için murisin ölümü anında hayatta olmak gerekir. Muristen önce ölenler onun mirasçısı olamazlar. Kanunumuz sağ doğmak şartıyla ceninin mirasçılığını da kabul etmiştir.

b-Mirastan mahrum bulunmamak: Mirastan mahrum bulunan kimseler mirastan yararlanamazlar ve sanki muristen önce ölmüşler gibi hesaba katılmazlar; onların yerin füruu alır.

Mirastan mahrumiyet sebepleri (mirasçı olamayan kimseler)

1-Kasten veya hukuka aykırı bir surette murisi öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler,

2-Kasten veya hukuka aykırı bir surette muris ölüme bağlı bir tasarrufta bulunamayacak hale getirenler

3-Hile veya tehdit yahut cebirle murisi ölüme bağlı bir tasarrufta bulunmaya veya böyle bir tasarruftan rücu etmeye (dönmeye) sevkedenler veya bunları yapmaya engel olanlar

4-Ölüme bağlı tasarrufu, murisin bunları tekrar yapmasına imkan olmayan hal ve zamanda kasten veya hukuka aykırı surette gizleyen veya bozanlar mirastan mahrumiyet yukarıdaki sebeplerden birinin varlığı halinde kendiliğinden, yani herhangi bir karar veya işleme gerek olmaksızın kanundan ötürü meydana gelir ve o mirasçının mirasa ehliyetini ortadan kaldırır.

Mirastan ıskat, murisin kanunda sayılan sebeplerden birinin bulunması halinde mahfuz hisseli bir mirasçısını ölüme bağlı bir tasarrufla mirasının dışında bırakması, onu mirasçılıktan çıkarmasıdır.

Mirastan ıskat, sadece mahfuz hisseli mirasçılar hakkında söz konusudur. Ayrıca, mirastan ıskat, mahrumiyet gibi kanundan değil murisin ölüme bağlı bir tasarrufundan doğar.

Mirastan ıskat sebepleri

1-Mahfuz hisseli mirasçının, veya onun yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesi
2-Mahfuz hisseli mirasçının, murise veya onun ailesine karşı kanunen yükümlü olduğu ödevleri ağır bir şekilde ihmal etmesi

Mirasçıların, mirasçılık sıfatını ispata yarayan belgeye “veraset ilamı” denilmektedir.
Veraset ilamı, mahiyeti itibariyle “resmi senet” niteliğinde olduğundan, içeriğinin doğruluğu hakkında adi bir karine geçerlidir yani aksi ispat edilinceye kadar bu ilamda belirtilen kimselerin mirasçı oldukları kabul edilir.

III- MİRASIN KAZANILMASI

a-Külli halefiyet ilkesi (Tamamıyla intikal ilkesi)

Terekeye dahil haklar ve borçlar mirasçılara bir bütün olarak intikal eder. Mirasçılar sadece terekedeki mal ve hakları kazanmazlar, aynı zamanda murise ait borçları da üstlenmiş olurlar. Terekenin bir bütün olarak ve kanundan dolayı mirasçılara geçmesine “külli halefiyet ilkesi” denir.

Mirasçılar mirası kabul edip etmemekte serbesttirler. Mirasın reddi için, mirasçının murisin ölümünü öğrendiği andan itibaren 3 ay içinde sulh mahkemesine yazılı veya sözlü olarak mirası reddettiğini açıklaması lazımdır. Mirasın reddi kayıtsız ve şartsız olmalıdır.
Mirasçılar murisin borçlarından dolayı terekeye dahil mallarla değil, aynı zamanda kendi malvarlığıyla da sınırsız ve müteselsil bir sorumludurlar. Her mirasçı terekedeki borçların tamamından sorumludur. Bu sorumluluktan kurtulmanın yolu “mirası red” veya “mirasın tasfiyesini istemek”tir.

b-Cüzi halefiyet ilkesi

Cüzi halefiyet ilkesi, tereke üzerinde sadece bir talep hakkı elde etmeyi, buna karşılık borçlardan sorumlu olmamayı ifade eder. Kendisine sadece belirli bir mal bırakılmış şahıs (musaleh) cüzi haleftir.

Çünkü musaleh, kendisine, muris tarafından ölüme bağlı bir tasarrufla bırakılan şeyin devredilmesini mirasçılardan isteme hakkına sahipken, murisin borçlarından sorumlu değildir.

Sadece intifa hakkı olan dördüncü paranteldeki hısımlar ile intifa hakkını seçmiş olan eş de cüzi haleftirler. Sağ kalan eş intifa yerine mülkiyeti seçerse külli halef olur.

İştirak halinde mülkiyet ilkesi

Miras kendiliğinden ve bir bütün olarak mirasçıların hepsine birden geçer. Yani, birden fazla mirasçı tereke üzerinde “iştirak halinde malik” sıfatıyla hak sahibi olurlar. Taksim anına kadar herhangi bir mirasçı, tereke malları üzerinde bir hak iddia edemez, kendi hissesi üzerinde tasarrufta bulunamaz. Mirası hep birlikte kazanmış olan mirasçıların taksime kadar meydana getirdikleri topluluğa “miras şirketi” denir.

Mirasın intikaline ilişkin önemli ilkeler

* Kendiliğinden intikal ilkesi
* Tamamıyla intikal ilkesi
* İştirak halinde mülkiyet ilkesi
Alıntı ile Cevapla
  #10 (permalink)  
Alt 02.08.07, 00:16
KuTy - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
V.I.P.
 
Kaydolma: 03.09.06
Erkek
Mesajlar: 2.442
Teşekkürler: 18
Üyeye 29 kez teşekkür edildi
Standart

hepsini okuyan insan evladı çıktı mı?
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Seçenekler




© 2013 KeLBaYKuŞ Forum | AtEsH
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 - ©2000-2024 - Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.2.0'e Aittir.
Açılış Tarihi: 29.08.2006