KeLBaYKuŞ Forum

Geri git   KeLBaYKuŞ Forum > Spor > Basketbol


Basketbol - Basketbol hakkında her şey burada!


Cevapla
 
Seçenekler
  #1 (permalink)  
Alt 17.05.11, 14:58
Broken - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yavru Baykuş
 
Kaydolma: 12.05.11
Erkek
Mesajlar: 7
Teşekkürler: 2
Üyeye 0 kez teşekkür edildi
Standart Basketbol | Terimler

Airball: Şut çekildiğinde topun ne çembere, ne potaya değmemesi. Tribünde "yuh" veya "oha" tezahüratına yol açan şut!

Alley-oop pass: Rakip potaya yönelmiş bir oyuncuya atılan yüksek pas. Elemanın topu havada yakalayıp smaç atması yahut çemberin içine bırakması ile son bulduğunda daha da leziz olur ve asist sayılır. NBA'de bini bir para, bizde olunca jeneriğe girer.

Assist: Sayı pası.

Backcourt: Rakip sahada, yani hücumdayken defans sayılan oyuncular. Genellikle gardlar.

Backcourt violation: Hücum ederken geçtiniz takım halinde santrayı, rakip sahadasınız... Adamlar baskılı savunma yapıyor, topa hakim elemanı ikili sıkıştırmayla ketenpereye getirdiler, göğüsleriyle iteliyorlar gerisin geriye... Adam topu santranın gerisindeki kendi potasının olduğu sahaya değdirir/vurursa yahut topla temas halinde iken ayağını orta çizgiye veya arkasına basarsa, bunun adı "backcourt violation"dır. Statüsü, kategori itibarıyla "top kaybı"na girer, yapan adamın takımdaki statüsü de "itibar kaybı" olarak nitelendirilebilir.


Backdoor play: Top yüksek posttaki adama geçirilir. Savunmanın dikkati buna çekilmişken ters taraftan bir oyuncu kat eder ve ona pas çıkarıldığında açık şutla basket şansı bulur. (İsmet Badem çok sever bu lafı telaffuz etmeyi...)

Backup: İlk beşte yer alan pozisyonların birinde oynayan oyuncuların yedeği. (Örn. Backup PG: Yedek oyun kurucu.)

Ballhandling: Top hakimiyeti... Bunu iyi kıvıran elemanlara "ballhandler" sıfatı yakıştırılır. Adamın göğsü kabarır, havaya girer, varyasyon çekmeye başlar. Top kaybı yapmıyorsa demek ki ünvanı hakediyordur.


Bank shot: Panya tabir edilen, "backboard" yahut "glass" olarak da bilinen, çemberin ardındaki dik düzleme çarptırılarak atılan şut. Panyalı basket atma teşebbüsü.

Baseline: İki potanın arkalarında yer alan, sahanın bitiş çizgisi. "Endline" diye de bilinir ama kullanılmaz pek.

Bench: Yedekler.

Bounce pass: Yerden sektirilerek atılan pas. Baunspas dediğimiz... Arapaslarında çok elverişli bir stildir.

Box out: Ribaunt için avantaj sağlamak amacıyla, vücudunu kullanarak rakiple pota arasında pozisyon almak. "Baks koysana lan" denir ya!

Breaking ankles: Şudur: Crossoverla rakibi geçerken adamı dağıtıp belini kırma hareketinin enbieycesi...Ben de örnek vereyim: Hani Mike'ın şu meşhur "the last shot"ını hatırlıyor musunuz? 98 finallerinde Jazz'i geberttiği şut... İşte o şuta kalkmadan önce Howard Eisley ya da Bryon Russell, hangisi tam çıkaramadım, o elemana çektiği numara.


Brick: Topun, basket olmakla alakasız biçimde ve sert şekilde panyaya yahut çembere çarpıp uzağa sekmesine yol açan dengesiz şut. (Bunları atanlara da "stone hand/taş elli" denir!)

Body up someone: Savunmada vücudu kullanmak. Faul yapmadan yahut hakemin görmeyeceği sümenaltı faullu hareketlerle ayılık etmek, matchup'ı canından bezdirmek, sindirmek.


Bunny: Markaj altında değil de son derece serbest pozisyonda atılan orta yahut kısa mesafeli, basket olması çok yüksek ihtimalli şut. "Snowbird" de denir. Kaçırana kötü bakılır. Rakip alay eder.

Bury: Orta/uzak mesafeli şutu gömmek. (Yani sayı olması.) "Drain" tabirini de kullanırlar yerine...

Butcher: Kelime anlamındaki gibi, aynen; kasap. Ayı gibi faul yapan oyuncu. (Flagrant foul çalarlar ya hani.)

Buzzer: Hani arada bir tezahüratı filan bölen "zıvaaaynk!" diye bir ses var ya, odur işte. Peki ne zaman çalar bu düdük? 24 saniye süresi bittiğinde, periyod bittiğinde ya da maç bittiğinde... Takımın bir, iki veya üç sayı gerideyse ve sen bu sesi duyduğunda top da hala elindeyse, tribünlerden o topu ne yapacağına dair bol miktarda öneri duyabilirsin! (buzzer beater: bu düdük çaldığında, "aman üzerimde kalmasın" diyerek şutu atmış olan oyuncunun, eğer top çemberden geçerse coşku içinde layık görüleceği kahramanlık payesi... Bunu becerme adetinde olan oyunculara "clutch player" da denir. Yani oyunun tansiyonun yüksek olduğu son anlarında, skor üretebilme kabiliyetine ve soğukkanlılığına sahip müstesna şahsiyet hesabı...)


Charging: Hücum faul.

Cheerleader (chick): Amigoluk yapan, yani molalarda ve devre arasında sahada cıbıl vaziyette danseden dişi. Ponpon kız. Hani İsmet Badem diyor ya; "Enderciğim sen bırak Allahaşkına saha avantajını filan da, şu kızları niye yakından göstermiyorlar?" İşte o kızlar!

Cherry picking: Savunmaya fazla takılmadan, rakip top kullandığında ufak ufak ileriye tüyerek, pası aldıktan sonra beleş sayı atmak. Bunu yapan, cherry picker! Pek sevilmiyor genellikle. (Levent Koralp'ten geldi)

Charity line: "Charity", hayır işi vs. demek. Deyim, serbest atış çizgisi için kullanılıyor. Faul atışları, kolay sayı bulma kaynağı olduğu için. Gelin görün ki Shaq, Ben Wallace gibi "stone hand" adamlara pek faydası dokunmuyor bu hayırsever çizginin!

Crash the boards: Bir uzun adamın pota altında dominant bir maç çıkarıp yüksek miktarda (20 civarı filan) ribaunt alması. Yahut elemanın bilmemkaçlık maçlık bir seri ya da ay veya sezon boyunca yüksek (mesela 13-15 filan) ribaunt ortalamasını yakalaması.


Coast-to-coast: Sahanın bir ucundan ötekine atılan pas yahut şut.

Crossover: Son derece mühim ve etkili bir driplingle adam geçme hareketi. Karşındaki savunmacının üzerine top sürerek giderken, sağından geçecekmiş gibi, topu da sağ eline alıp vücudunla oraya hamle edersin, eleman da geri geri kendi soluna gitmeye çalışır, ossaat aniden çapraz driplingle topu sola geçirip acar bir vücut çalımıyla elemanı dağıtır, ters tarafından geçer gidersin. Crossover'ı iyi olmayan, iyi gard/forvet olamaz. Kimdir bu hadiseye imza koyanlar? Tim Hardaway, MJ, Gary Payton, Stephon Marbury, Allen Iverson... Eskilerden Sidney Moncrief, Oscar Robertson, Earl Monroe.


Cut: E kart etmek

Dead-ball foul: Top oyunda değilken ve saat işlemiyorken yapılan faul.

Death valley: Ölüm vadisi anlamına gelen bu dramatik terim, sahada basket kaydetmenin çok zor olduğu anlarda kullanılır. Genelde süper forvetler ve pivotlar arasında dişe diş ribaunt mücadelesinin filan geçtiği, ayı gibi savunmanın yapıldığı pota altları kastedilir. Bir de Las Vegas'a giderken Nevada'daki Mojave Çölü'nde yer alan Ölüm Vadisi vardır ki, konuyla hiçbir alakası yoktur, zaten turistik bir yerdir.


Deny the ball: Çok yakın ve sıkı savunma yaparak bir rakibin top almasına engel olmak. (Finaller; Tyronne Lue-Iverson... Hehe!)

Dipsy-doo: Top hakimiyeti yüksek, dripling ustası gardın fantaziye kaçıp top sürerken, pas verirken, fake atarken vs. varyasyon çekmesi, seyircinin gözüne girmesi ve koçun da gözüne batması!

Dish out: Asist yapmak. Dish, tabak demek, malum. Buna "out" preposition'ı ilave edilerek oluşturulan phrasal verb, (lan açıklayacağız derken iyice karıştırdık yahu, hale bak!) "tabakta sunmak" anlamında süper baba sayı pası vermildiğine işaret ediyor. Hani futbol geyiğinde "al da at" tabir edilen paslar var ya, ondan. Hatta Kukoc'un Bulls'daki ilk yılında, süper asistleri yüzünden lakabı "garson" olmuştu.


Double dribble: Eşşeklik. Topu sürüyorsun, tutuyorsun iki elinle, yine sürüyorsun. Steps oluyor. Top kaybı oluyor. Ayıp oluyor!

Double-team: İkili sıkıştırma. Topa hakim rakip oyuncuyu iki adamla birden savunmak. Geçen sezona kadar, alan savunması yasak olduğu için, topsuz adama ikili sıkıştırma yapılamıyordu çünkü "illegal defense" oluyordu. Artık o da serbest.

Downtown: Potaya çok uzak mesafe. Minimum, üç sayı arkının dışarısı... Eskiden bir NBA efsanesi vardı, Downtown Freddy Brown diye... Eleman orta saha civarından devamlı lambalardı şutlardı. Ki düşünün, o zaman üç sayı filan da yok! Bir de benzeri, benim favorim Pete "Pistol" Maravich.

Dribble: Dripling. Topu yerde sektirmek, sürmek.

Dunk: Smaç. Slam, slam dunk, jam de deniyor.

Encore: NBA Action programının NBA terimi haline getirdiği bir tezahürat lafı. Anlamı: Bis... Yani; bi daha, bi daha!


Field goal: Sahanın herhangi bir yerinden atılan basket. 2 sayı, 3 sayı da dahil. FG diye geçer hani.

Flagrant foul: Rakibe gereksiz ve sert faul yapmak. Hakemin yorumuna bağlı bir karar. Cezası ağır, imajı kötü.

Foul trouble: 6 faulle diskalifiye olmaya yaklaşmış, dolayısıyla daha dikkatli oynaması gereken oyuncu. Genelde 4 veya 5 faul yapmış olanlar bu kategoriye giriyor. Erken alınmışsa bazen 3 faul de olur.

Franchise: Takımla ligde mücadele eden organizasyonu en geniş anlamda tanımlayan sözcük. Örnek vereyim zira anlamı derin; mesela Lakers franchise'ı denince, Los Angeles Lakers değil, eskiden Minnesota'da kurulu, Minneapolis Lakers olarak NBA'de mücadele eden, ardından kent değiştirerek (relocation) Los Angeles'a taşınan takımın, geçmişinden bugüne tümü kastediliyor. "Franchise", bu anlamından hareketle, bazı dominant oyuncular için de kullanılabiliyor, "tek başına takıma bedel" anlamında, "franchise player" olarak. Şu anda Rockets'da oynayan Stevie "franchise" Francis'i kastetmiyorum. O daha öyle bir adam değil. Fakat mesela Kareem Abdul-Jabbar, gerçek bir "franchise player" idi, bugünlerde lakaplar biraz ucuzladı, o kadar. (Bir de "franchise-killer" deyimi var ki, gelecek vadedermiş formatına bürünüp baba bir uzun dönem kontrat yaptıktan sonra işleri seren, yan gelip yatan oyuncular için kullanılır. Mesela Vin Baker, Shawn Kemp, Glen Rice gibi elemanlar buna örnektir. O kontratla atamazsın, satamazsın, takas edemezsin. Salary cap'e çöreklenir, 4-5 yıl takımın içine eder bu adamlar.)

Free agent: Herhangi bir takımla kontratının süresi sona ermiş yahut ilgili maddeler kullanılarak kontratı kendisi, takım yahut komisyon tarafından iptal edilmiş oyuncu.

Frontcourt: Rakip sahada karşı potaya yakın oynayan elemanlar. Genellikle uzunlar, pivot ve forvetler.


Garbage time: (Günter Soydanbay'dan geldi) Bu arkadaşlardan çevrede bol miktarda bulunmakla birlikte pek faydalı oldukları söylenemez.
Misal vermek gerekirse, geçen seneki Kings'te Nick Anderson veyahut Final Four yaptığı sene Efes'teki Kareem Reid. Hatta bizim Mirsad da Knicks ve Bucks yıllarında işte tam bu tür bir adamdı. Bütün süperstarların bir adet garbage-time yedeği bulunur. Genelde yıldız oyuncu ortalığı kasıp kavurup "ben bir Gatorade içeyim" der (ki bu da, sonucu belli olmuş bir maçın sonlarına denk gelir), sonra bu arkadaşlarımız koçun emri ile oyuna dahil olurlar. Maçın kaderini değiştirecek zamanları ise havlu sallayarak veya benchte yanında oturan takım arkadaşı ile itişip kakışarak, hayvan şakası yaparak geçirirler.

Give-and-go: Futboldan verkaç olarak bildiğiniz hadise... Topu arkadaşına pas verip kat etme.

Glass cleaner: Ribaunt işinde ustalaşmış ve bu kategoride ortalaması yüksek eleman. Rodman olur, Jayson Williams olur... Yaşayanlardan Mutombo, zaten bu işin profesörüdür. Adamın ille uzun olması gerekmez. Marion gibi undersized elemanlardan da glass cleaner çıkabiliyor.

Goaltending: Hakemin, girmemiş olan bir şut için sayı kararı vermesi. Sebepleri, şut potaya doğru inişe geçmişken savunma oyuncusunun dokunması, panyadan sekmiş çembere giden bir topa temas (inişte olmasa bile) veya çemberin üzerindeki hayali silindirin içinde olan topa müdahale etme.

Gunner: Silahşor. Zırt pırt şut kullanan. Mesela Ivy, Stack vs.

Hand-checking: Savunmacının, defans yaptığı rakibe eliyle şarj uygulayarak pozisyonunu bozması. Elini ancak koyabilir, iter yahut çekerse, hand-checking violation, yani faul olur.

Hang time: Şut, smaç yahut turnike (drive) için sıçramış oyuncunun havada kalma süresi. (Jordan, Carter, Kobe gibilerinki hang hour da sayılabilir! Bir de hang over var ki, uzmanı bendenizim!)

High post: Serbest atış çizgisinin dolayları...

Home/road games: Home game, takımın kendi sahasında yaptığı maç demektir. Road game ise takım maç sonrasında salondan çıkıp eve giderken, yedeklerin "ula koç iki dakika sokmadı, hevesim kursağımda kaldı" diyerek yolda durup açık sahada çevirdikleri tek potadır. Yediremedik mi? Tamam o zaman, o da deplasman maçı demek.


Hook shot: Hukşat işte. Çengel atış. Efe Aydan filan! Tanrısı da Kareem Abdul-Jabbar tabii.

Hoop: Çember. Argoda ise baskebol anlamında. Let's play hoops!

J: Cemşat.

Jump ball: Cembol. Hava atışı. Hakemin işin içinden çıkamadığında verdiği karar. Duruma göre santrada yahut yakın olduğu potanın faul çizgisi üzerinde vuku bulur.

Jump hook: Sıçrayarak hukşat. Yolunu bilirsen, blok yapılması imkansız şut.

Lane: Boyalı alan, üç saniye koridoru, bizdeki ampul! "Key" yahut "paint" diye de bilinir.

Bu mesaj; Broken tarafından '17.05.11 - 14:58' tarihinde değiştirildi. Sebep: Üst üste birden fazla mesaj yazamazsınız.
Alıntı ile Cevapla
Sponsor
Cevapla






© 2013 KeLBaYKuŞ Forum | AtEsH
Telif Hakları vBulletin v3.8.4 - ©2000-2024 - Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.2.0'e Aittir.
Açılış Tarihi: 29.08.2006