Tekil Mesaj gösterimi
  #26 (permalink)  
Alt 09.10.09, 00:59
Walter Bishop - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Walter Bishop
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 21.08.09
Erkek - 30
Mesajlar: 2.158
Teşekkürler: 447
Üyeye 347 kez teşekkür edildi
Standart Cevap: Zaman Yolcusu'nun Günlüğü| The Time Traveler's Diary (TANITIM)

Poster Yapımı: Ayça Tanrıkulu
UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


3.Bölüm: Vampire Diary (Vampir Günlüğü)
Cesedin yanına gelen Micky. Cesedin yüzünü açtı ve direk boynuna baktı. Boynunda diş izleri vardı. Tahmin ettiği gibi bir vampir’in işiydi bu. Adamın ceplerine bakarken bir kağıt gördü. Kâğıdı alıp baktığında Paul’un bahsettiği günlüğün 2.sayfasını gördü. Kâğıdın arkasında şöyle kısa bir not bırakmıştı bunu yapan vampir.
“Join or Die!” A.Houston

Micky günlüğü ceketinin cebindeki en gizli yere yerleştirdikten sonra olay yerinden ayrılmak için şeritlere geldi. Tam geçecekken arkasından bir polis bağırmaya başladı.
“Dur! Hiçbir yere gidemezsin” dedi Micky olduğu yerde yavaşça arkasını dönerek “Neden?” diye sordu.
Polis bir elini silahına götürerek:
“Kimlik sahte sen FBI’dan değilsin.” Der demez, silahı çıkarıp Micky’e doğrultu.

Micky olduğu yerde sabitlenmiş gibi polisin yüzüne bakmaktaydı. Korkusuz bir şekilde dikilmekteydi Polis’in karşısında, polis şaşkın bir yüz ifadesiyle silahının tetiğini yavaşça çekecekti ki Micky hızlı bir şekilde polisin yanına geldi ve silahı alarak polisin kafasına vurdu. Polis o anda yere yığıldı ve Micky hıphızlı bir şekilde parktan çıktı. Micky’nin bu işte neden iyi olduğu şimdi anlaşıldı o özel güçlere sahip bir insandı.
***

Micky hızlı koşma gücünü kullanarak Paul’un şirketinin önünde geldi. Kim bilir Micky’nin daha başka hangi güçleri vardı. Biraz şirketin önünde dinlenerek şirketin dönen kapısından içeri girdi. Verilen kartla güvenlikten hızlıca geçip asansöre yöneldi. Asansör geldi ve bindi. Yanında şirkette çalışan birkaç kişi vardı. Bir tanesi vardı ki çok dikkat çekiciydi. Takım elbiseli ve sert bir görünüme sahipti. Elindeki çantası ile Micky’le aynı katta indi. İkisi de aynı yere doğru gidiyordu Paul’un ofisine…

Micky asistana “acilen Paul’un görmem gerek önemli bir şey söylemem gerek” dedi.
Paul’un asistanı onu hemen içeriye alarak arkadan gelen diğer adama ise biraz beklemesini söyledi.

Micky içeri girdiği anda Paul:
“Bu kadar çabuk bulacağını sanmıyordum” dedi.

Micky “Üzgünüm Paul. Tam tersine başım belaya girdi.”

Paul sert bir bakışla “Ne belası?” diye çıkıştı.

Micky sanki gardını almış gibi “Polislere oynadığım FBI oyununu anladılar. Muhtemelen şu anda beni arıyorlardır. Washington sokaklarında”

“Micky bu iş benim için kolay. Benden sakladığın başka bir şey var bunu sezebiliyorum.”

“Hayır, nerden çıkardın?”

“Günlüğün 2.sayfası sende, onu okumayacak mısın bana?

“Tamam, Paul senden saklamanın bir anlamı yok. İşte, 2.sayfayı getirdim.”

“Teşekkürler Micky, peki bunu nasıl buldun.”

“Olay yerinde bir vampire tarafından ölen adamın cebindeydi. Bu kâğıdı oraya o vampir koydu. Günlüğün diğer sayfaları da onda olabilir.”

“Kim o vampir?”

“Kâğıdın arkasında bak”

Paul hemen kâğıdın arkasına bakar ve sayfanın A.Houston’dan geldiğini anlar. Hemen kâğıdı açarak günlüğü okumaya başlar.

Günlükte şunlar yazmaktadır:

Aslına bakarsan vampir olduktan sonra 9 gündür zamanda yolculuk edemedim. Zamana hükmetmek Dünya’da isteyeceğin her şeye erişmeni sağlıyor. Gerçekten böyle bir gücü Tanrı’nın bana bahşetmesi beni gururlandırıyor. Vampirler Tanrı’ya pek inanmazlar ama şeytanlar bile Tanrı’ya inanır. Şeytanlar sadece ona isyan etmişlerdir, insan ırkından geliyor sonuçta vampirler, insanlar gibi kibirliler.
Bu içimdeki insan veya vampir nefreti genetik olsa gerek her şeyden nefret eder oldum. Vampirler gibi olmak istemesem de yavaş yavaş onlar gibi oluyorum.
Yataktan kalktım ve nerede olduğuma bakmak istedim. Bir otel odasıydı burası, dışarıya hiçbir çıkışı olmayan. Kapkaranlık bir odaydı. Hiçbir yerden güneş ışığı girmiyordu. O anda anladım ki bir vampir oteliydi burası. Hiçbir yerden güneş girmeyen, kapıları kilitli bir vampir oteli odasıydı.
Kendimi aç ve yorgun hissediyordum. Biraz uyursam yorgunluğumun geçeceğini sanmıştım ama bu yorgunluk insan kanına ihtiyaç duymamdan kaynaklanıyordu. Birkaç saat uyumuşum uyandığımda kapıların kilidinin açıldığını fark ettim. Odadan dışarıya çıkıp lobiye indiğimde etrafta vahşi, kana susamış vampirleri görüyordum.
Lobideki koltukların üstünde bir erkek vampirin kucağında bir kız muhtemelen o da vampir.
Vahşi bir şekilde seks yapıyorlar hem de herkesin içinde otelin ortasında. Erkek koltukta oturur bir pozisyonda kız onun kucağına oturmuş ve erkek kızdan besleniyor. Kızın çığlıkları bütün otel sakinleri tarafından duyuluyor, çok sert bir şekilde kızın içine giriyor erkek olan vampir. Vampirler kuvvetli yaratıklardır kızın bu acıya dayanması gerçekten çok zor ama kız bunu başarıyor ve bu işten zevk aldığı her halinden belli oluyor.
Bu manzaraya daha fazla bakamayacağımı anladığım zaman lobiden ayrıldım. Otelin barına geldiğim anda ise karşımda gördüğüm manzara az önce lobiden gördüğümden daha beterdi.
Kana susamış binlerce vampir onlara kanlarını vermeye çalışan insanlar. Ne kadar kötü bir manzara ama beni çeken bir tarafı da var. Bardan içeri korkarak adımımı attım, bir insanın kanını emmek istemesem de, buna ihtiyacım vardı. Bunu denemek zorundaydım.
Kendime bir içki almak için gittim ve hem içkimi yudumluyor hem de kendime bir yemek arıyordum. Kısa zamanda yakışıklılığımı fark eden esmer bir kız yanıma yaklaştı. Çok güzel bir kızdı gerçekten, esmer, mavi gözlü ve güzel bir fiziğe sahipti.

Selamlaştıktan sonra bana direk:
“Benimle olur musun? Kanımı sana vermek istiyorum” diye sordu.

Bu kadar çabuk soracağını düşünmemiştim. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum ama cevabın belliydi. “Evet” diyecektim başka seçeneğim yoktu.

Der demez benim kaldığım odaya girdik. Odaya giriş şeklimiz Deborah ile girdiğimizinki ile aynıydı. Bu sefer roller değişmişti ben vampir o insandı. Onu hızlıca yatağa fırlattım ve arkasında bende yanına geldim. Kendimi hiç bu kadar vahşi hissetmemiştim. O kızın içinde olmayı istiyorum, şimdi lobideki o çifti daha iyi anlıyordum. Hızlıca kızın içine girip çıkıyorum. Daha da sert olmasını istiyordum, acı çektiğini bilmek, bağırışlarını duymak istiyordum. Her bağrışında isteğim artıyordu. Git gide acımasız vampirler gibi davrandığım farkındaydım ama kendimi engelleyemiyordum. Sanki taşıdığımın bu beden bana ait değildi.
Kız kanını vermek için hazır olduğunu söylediğinde içimi bir korku sardı. İstemiyordum ama mecburdum bunu yapmaya. İlk defa yapmanın korkusu ile önceden tahrik olduğumun için çıkan dişlerimle kızın boynundan emmeye başladım. Ağzımda yayılan o tadı hiçbir şeye değişemeyeceğimi işte o zaman anladım.
Vampir olduktan sonraki hayatımın en güzel anı olarak hafızamda kalacaktı bu an. Kız ile işimiz bittikten sonra kız sarhoş gibi odadan çıktı. Vampir kanı içmek insanları sersemleştiriyordu. Kız gittikten sonra odaya Deborah’ın beni vampir yaptığı sıradaki Eşcinsel adam geldi. Adının Bruno olduğunu biliyordum. Hızlı bir şekilde yanındaki diğer 3 adamı ile karşıma geldi. Sanki yanındaki o 3 adam yanından hiç ayrılmıyordu.
Bruno yanıma yavaşça yaklaşıp bacağını p.nisime sürtmeye başladı. Gerçekten ondan korkuyordum, hem bir eşcinseldi hem de bir vampir, ayrıca neden bilmiyorum ama diğer vampirler ona saygı gösteriyorlardı. Dudaklarımı dudaklarına yaklaştırarak, boğazımı yalamaya başladı. Kulağıma bir şeyler fısıldadığını duyar gibi oldum şöyle diyordu.

“İlk beslenmeni gördüm, gerçekten sende bir çekicilik var bunu kabul ediyorum. Bu kadar çabuk yapacağın aklıma gelmezdi. Senin özel olduğunu hissediyorum. Benim haremime gelmeni teklif ediyorum sana. Cevabının “evet” olması için elimden geleni yaparım bunu bilmeni istiyorum”
Bu tekliften sonra gerçekten korkmaya başladım ne cevap vereceğimi şaşırmıştım. Donup kaldım yine her zaman olduğu gibi.
Bu tekliften sonra üstümden hala çekilmedi hatta bana daha çok yaklaşmaya başladı ve beni yatağa attı. Deborah’dan daha kuvvetli olduğuna yemin edebilirim. Sanırım yaşlı olduğu için herkes hürmet duyuyordu. Beni yatağa attıktan sonra adamlarını dışarıya çıkmaları için eliyle işaret etti. Ve diğer 2 adam dışarı çıktı. Kapı kilitlendi ve ikimiz odada tek başımıza kalmıştık. Bir vampir olarak çok korkuyordum.
Bana bir şeyler fısıldıyordu:
“Gerçekten çok sıcaksın” dediğini duyduğum anda. Sivri dişlerini göğsümde hissettim. Dişlerini üstümde yavaşça gezindiriyordu. Dudaklarımın dan öperek bana defalarca aynı şeyi söylüyordu ”gerçekten çok ateşlisin”. Ben hem korkumdan hem de saygımdan sesimi bile çıkarmıyordum ama bende tahrik olmuştum. Aniden sivri dişlerim çıkınca Bruno bunu hissedecek olacak ki bana “sende beni istiyorsun” dedi.
İlk defa bir erkekle beraber oluyordum. Gerçekten hoşlanmadım değildi ama fazla dayanamadım ve onu üstümden duvara fırlattım.
Hemen yere kalktı ve sinirli bir şekilde beni havaya kaldırdı ve aynı duvara beni fırlattı. Ardından “seni haremimde görmek istiyorum, ayrıca Kraliçe’de buna hayır demez.”
Vampirlerin kraliçesini merak etmiştim, kraliçe bir vampir nasıl olabilirdi diye düşünmeye başladım ki tekrar aynı ses
“benimle olacaksın ve ben ne dersem onu yapacaksın” dedi.

Bir vampir bir vampir etkileyebilirimiydi? Bu nasıl olurdu? Bruno beni etkilemişti, artık onun haremindeki önemsiz bir erkektim. Onunla birlikte olduğumdan utanıyorum ama elimden bir şey gelmiyor.
Sadece beni vampir yapan Deborah’dan bunun intikamını almak en büyük gayem oldu”

Kalan günlükte sadece bunlar yazıyordu. Paul günlüğü sesli okuduktan sonra Micky’e

“inanamıyorum, şimdi onu gerçekten bulmanı istiyorum” dedi.


Bu mesaj; Walter Bishop tarafından '17.10.09 - 16:59' tarihinde değiştirildi.
Alıntı ile Cevapla